Sarı bir hayata başlarken onlar

Bir şairin söyleyecek neyi varsa

Benim de söyleyeceklerim var


Kara dumur çiçekleri altında sevişen

Ölülerin bu kızıl dansı

Sayfalar arasında sözü bulanık

Kanı bulanık para piyasalarında devşirilmiş güzelliğin

Bir anlamı varsa ki gözlerden öte

Çek-senet bilmeden karşı kıyıya geçebilirlerse eğer

Yakasından alıp bu güzelliği

Göğsümde kurutacağım

Paslı güllerin yanık kokusuyla delirtici güneşlerde

Sesi bana ulaşan sorsun

Derdin ne senin

Kardeşim bir bıçak saklıyorum bu dünyada

Bilesin


Önce biz bilinseydik darası kalmazdı taş yükün

Ve peygamber ona tümüyle döndüğünde

Arkasında kim vardıysa bilinmeyecektir


Dağılan ve dağılan

Bana iklim boyu geceyi

Kireçler boyu heceyi uzatan kemikleri sakla

Arkada kalan ne varsa bilmeye

Yeminler edelim faydası varsa


Yarasalar mağara köklerinde

Zifiri dinlerken havada kan

Açlığın ve şehvetin gürültüsüdür

İnsan kalbimle bu dünyadan geçerken duyduğum koku

Aynı kanın açlığıyla gelir

Hazbahçenden uzanıp gör ki

Bir sofrayı uçtan uca tutmuş alınlarla

Yemekte kan gülleri


Kadehler tutuldu hıncahınç dolu

Birinin ağzından akıyoruz tam uzvuna

Kuduzluktan taşan köpük gibi

Leke tutmayan o kumaş üstünden uçup giderek


Sığ sularında efendinin bir telaş

Bulanmış gözlerde hatırladığım yine

Bitmeyen güzün doruklarında

Meşke daldığı ölülerin bu kızıl dansı

Karanlık kollarla tutuşturulan kadın-adamlar

Adam-kadınlar ve patriarka

Sesi giderek kaybolan ucuz şarkı

Lakırdının küflü havasında eriyen suların adı

Nedir öyleyse nedir

Tahrik mi

Öyleyse ağırdır

Kurşun ağırlığı



Sana mâledince ayinlere dolmuş bazı satırlar

Akla eren sözleri kurutup küfredince

Heyhatlar sana dağlı değil çıkılmazsan da eğil

Uçurum varsa bileğinden bir adım sonra

Sofra açık ucuz heybetler geliyor şehrin göbeğinden

Bir düğmesi açık asfaltın içinden

Yapışkan ve deli dolu

Ağzındaki bu derin şeffaflık onun

Masum akan kanın yansıdığı gökte demir

Doldur nefreti madem ve koyult sözünü

Nefret evindir

İntikam alacaklar sevebilmiş o ruhundan

Darağacın öyleyse senin

Kendi kaburga kemiklerindir

Evinden uzaksın ve çıplak

Ne yakılırsın artık ne külün denizdedir

Biraz daha parlak dur biraz daha gerçek

Yeşeren deli topraktan alımlı bitişte

Dupduru kan olursun giderek

Karanlık geçip karşına fırçasıyla elinde

Sana dalgın gözlerle bakıp

Acı renkler çizecek

Ama bir gün elindeki kurşunla tanırken tenini

İnan ve göğsümde durul

Olur da içinden gelerek.