Sabah gözlerimi açtığımda bana gelen ilk mesaja baktım. Şu gizemli oyundandı.
Görev 1: Okulunu değiştir.
*Konum*
Süre: 48 saat
Alayla kahkaha attığımda gönderilen konuma baktım. Bir okulun adresiydi. Benim yaşadığım yere yakın değildi ve bu lise kimsenin gitmek istemeyeceği bir okuldu.
Çok saçma bir oyun olacağı başından belliydi...
Üstümü giyinip kendi okuluma gittim. Nakil aldırmak için müdürden gerekli belgeleri aldım. Yeni bir okula gitmek işime gelirdi fakat oyunun benden neden bunu istediğini bilmiyorum. Yapmamak için de bir nedenim yoktu.
Konumdaki okula giden otobüsle birlikte yakınlarda bir durakta inmiştim. Okulun önüne geldiğimde bahçeden içeri girdim.
Herkes tenefüste olacak ki dışarısı doluydu. Etrafı inceleyerek ilerlerken bana doğru kolları açık koşarak gelen birini gördüğümde olduğum yerde durdum. Bir anda bana sarıldığında hızla ve sertçe onu geri ittim.
Yere düştü. Onun kısa teması bile midemi bulandırmışken ona baktım. Kaşlarımı çatıp "Kör müsün? Dikkat etsene!" dedim sinirle.
Ayağa kalktı. Karşımda sarı, uzun saçlarıyla bana bakan kız şaşkınlıkla "Ben... Özür dilerim. Seni başkası sandım." dediğinde göz devirdim.
"Yüzüme baka baka koştun?"
Dudaklarını ısırdı. "Özür dilerim..." dedi sessizce. Onu orada bırakıp gidecekken kolumu tuttu. Eli ve parmaklarını vücudumun bir parçasında hissetmek iğrençti. Kolumu çektim ondan.
"Bana bir daha sakın dokunma..." dedim fısıldarcasına.
"Özür dile-"
"Özür dileyip durma!"
Sustu. Kız sabrımı sınarcasına sessiz kaldıktan hemen sonra "Sen de mi yenisin burada?" diye sordu.
"Sen de?"
Kafa salladı olumluca. O da bu oyunun bir oyuncusu olabilir miydi?
"Ölüm Çiçeği'nin anlamını biliyor musun?" dedim kontrol etmek için.
Gözleri parladığında "İnanamıyorum... Sen de oyundasın." dedi sevinçle. Nefes verip etrafa baktım yeniden.
"Herkese aynı görevleri mi veriyorlar?" dedim kendi kendime.
"İrem!"
Arkamdan gelen sese döndüm. Siyah saçlı bir kız gülerek bize yaklaşıyordu. Sarı saçlı olanın adı İrem olmalıydı.
Kız İrem'in koluna girip "Beklettim mi çok?" diye sorarken gözü bana kaydı.
"Hayır bekletmedin."
Kız "Siz tanışıyor musunuz?" deyince "Hayır az önce tanıştık. O da bizim gibi oyunun bir oyuncusu." dedi İrem.
Şaşırsam da belli etmeden siyah saçlı kıza baktım. Onun da oyuncu olduğunu düşünmemiştim. Elini uzattı.
"Ben Defne..." dedi adını söyleyerek. Elini tutmadan "Buket." dedim. Havada kalan elini indirdi.
"Ben de İremsu kısaca İrem diyebilirsin." demişti İrem. Kafa salladım sadece.
İkisi kol kola beraber önden giderken arkalarından takip ettim onları. Okuldaki çoğu kişinin gözü bize kayıyordu ister istemez.
Müdürün odasının olduğu kata çıktığımızda koridorun bir ucunda duvara yaslanmış bana bakan çocukla göz göze geldik. Bana göz kırpıp gülümseyince yüzümü buruşturdum ona karşı. O bunu görünce, arkadaşları dalga geçerek güldü ona.
O sırada kapıyı çalan Defne'yle odaya girdik. İçeride başkaları da vardı. Masanın önünde duran koltukta oturan bir çocuk ve onun karşısında hafif açık kahverengi saçlarıyla oturan bir çocuk daha vardı.
Müdür "Geçin kızlar." dediğinde kapının önünden müdürün bizi görebileceği yere geçtik.
Müdür elindeki kağıtlara bakıp "Nakil olacak öğrencilersiniz değil mi?" diye sorduğunda Defne ve İrem aynı anda "Evet." dedi.
Ben ise anlamayarak müdüre baktım. Daha nakil olmak istediğimi söylemeden sormuştu. Tahmin ederek sorduysa hakkını yememek lazım...
"Atlas ve Rüzgar... Siz yarın başlayabilirsiniz çocuklar. Bunlar öğrenci kartlarınız." dedi müdür oturan çocuklara ve elindeki kırmızı kartları uzattığında biri alırken diğeri gözlerini kapadı.
Müdür uzatmaya devam edince nefesi düzensizleşti. Ellerini yumruk yaptığında "Şu şeyi önümden çeker misiniz?" dedi zar zor.
Garip davranıyordu. Müdür tuhaf tuhaf bakıyorken o bu sefer bağırdı.
"Şunu çek önümden!"
Müdür kaşlarını çatarak "Atlas, sorun ne?" diye sorarken kartı indirdi.
Atlas ise gözlerini araladı yavaşça. Nefes almaya çalışıp kendini sakinleştirdikten sonra "Başka bir rengi yok mu bu kartın?" dedi. Odadaki herkes şaşkınca ona bakmaya başladı.
"Hayır, yok. Okulun kartı bu."
Atlas derin bir nefes alıp önündeki masadan bir peçete aldı, müdüre verdi.
"Kartı sarıp verir misiniz?"
Müdür sorgulamadan dediğini yaptı. Atlas kartı aldığı gibi cebine koydu.
İkisi kalkıp odadan çıktılar. Sanırım onlar da yeniydi. Ve sanırım onlar da bir oyuncuydu. Aynı gün içinde bu kadar nakil olması imkansızdı.
Daha kaç kişi oynuyordu bu oyunu bilmiyorum ama gittikçe merakımı yükseltiyordu. Benim oynamak için bir amacım yoktu fakat diğerleri neden oynamak istemişti merak ediyordum.
Az önce olanlar hiç olmamış gibi koltuklardan birine oturdum. Müdür bana uyarırcasına bakarken "Bu kadar nakil sizin için zor olmuştur." dedim. Adam bir şey anlamasa da kafa salladı.
Bizim işleri halletmek için belgeleri istedi. Hepimiz verdik. Biraz beklememiz gerektiğini söyledi. Odada göz gezdirirken İrem ve Defne kendi aralarında konuşuyorlardı.
Sıkılmaya başlıyorken kapı çaldı ve içeri bugünden itibaren resmi olarak eski okulumdan Samet ve onun arkadaşı Ege, arkalarından da tanımadığım bir çocuk girmişti.
Müdür kafasını kaldırıp gelenlere baktıktan sonra bıkkınca ofladı. Buna gülümserken komiğime gitmişti.
Şu an tek bildiğim sekiz kişinin bu oyunda olduğu ve ilk görev için bu okula geldikleriydi. Garip olan kısım ise okulun itiraz etmeden sadece öğrencileri kabul etmesiydi.
Ya da burada zaten öğrenci eksikliği vardı ve bizim gelmemiz işlerine yaradı.
Müdür kartlarımızı verdiğinde biz odadan çıkarken diğerleri oturmuştu.
Kapının önünde bekleyen biri kız biri erkek olan iki kişiyi görünce daha fazla şaşırmamam gerektiğini bilmeliydim.
İrem ikiliye bakıp "Ölüm Çiçeği?" dediğinde kız ve çocuk gözlerini açtı.
"Oyun bozuk galiba, bütün oyunculara aynı görevi vermiş olamaz değil mi?" dedi Defne.
"Bütün oyuncular?" diye sordu çocuk.
"Sizinle birlikte on kişi aynı görev için bugün nakil oldu bu okula." dedim.
"Tuhaf..." dedi kız kâkülüyle oynayarak.
Birbirleriyle tanıştılar oyundan konuşmak yerine. Yüzü bir duvar gibi mimik oynatmayan çocuğun adı Bora iken kızın ismi Elif'ti.
Daha fazla burada durmanın bir anlamı yoktu bu yüzden yanlarından gitmek üzereydim ki aniden yüksek sesle zil çalınca Elif kulaklarını kapadı ve yere eğildi.
"Yalvarırım sus artık. Yalvarırım..."
Bir yandan sayıklayıp bir yandan ağlamaya başlamıştı. Çok ani olmuştu. Diğerleri onunla ilgilenirken ben izliyordum. Gözlerim zilin geldiği büyük hoparlöre kaydı. Daha sonra ise tekrar Elif'e baktım.
"İyi misin?" diye sordu Defne. Elif zar zor ayağa kalktı ve "İyiyim." dedi sadece.
Onları orada bırakıp okuldan çıktım. Otobüs durağına oturdum ve otobüsü bekledim. Beklerken telefondan oyunun adını arattım. Fakat hiçbir sonuç çıkmamıştı. Oyun hakkında en ufak bir bilgi yoktu.