Her yüzleştiğim kötülüğün ardından kendime döndüğüm yolları ezberliyorum ve gün geçtikçe daha sağlam basıyorum yere. Ezberlediğim, sapmayacağım; sağlam basmam da düşmeyeceğim anlamına gelmiyor. Ama insan böyle öğrenmiyor mu zaten? En azından zamanımız var. Hayat, hiç anlamadığımız yerde birden biteceği için bunu hesaplayamamak önceki cümleyi kurmamı da zorlaştırıyor açıkçası. Yine de hiçbir şeyden emin olmadığım kadar tek bir şeyden eminim ki sonunda hepimiz toprak olacağız. Sadece kuru bir toprak. Peki geçirdiğimiz bu zamanı değerli kılan anlara ve insanlara ne olacak?
Tam bu yerde aslında insanların ve hayatın ikiyüzlülüğüyle çarpışıyorum. Yakın bir zamanda şahit oldum ki insanlar yitip gidenden çok, kendi içlerinde kalan boşluğa üzülüyorlar. Ne acı değil mi? Yitip giden insanın ardından avazları çıktığı kadar bağırıyorlar ama o anın etkisinden çıktıktan sonra gülebiliyorlar. Yanlış anlamayın, yargılamıyorum, sonuçta hepimiz bir yerde kendi hayatımıza devam etmek zorundayız. Belki fazlasıyla saygı duyulması gerektiğini düşündüğüm için böyle söylüyor olabilirim. Arkasında sağlam bir hikaye bırakmış insanın verdiği savaşa ihanet edildiğini kendi gözlerimle gördüm. Zannımca insan bu dünyayı terk ettikten sonra dilenmiş hiçbir özrün manası yoktur ve affedilemeyecek şeyler yapanların vicdanen rahatlamalarına izin verilmemelidir. Aslında tam anlamıyla şunu söylemeye çalışıyorum; düğünler ve cenazeler birbirine zıttır. Düğünlerde alabildiğine gülebiliriz ama cenazelerde dilemeye geç kalınmış özürler ve söylenmeye geç kalınmış cümleler insan ruhunda kapanmaz bir boşluk bırakabilir. Belki de zaman kavramını en iyi hissettiğimiz yer, bu ikisidir. Düğünde ne kadar anı yaşamak ve unutmak varsa, cenazede o kadar geç kalınmışlık ve hatırlamak vardır. Bu geç kalınmışlıklar, vicdan mahkemesinde insanın içini gıdıklıyorsa, rahatlatılmamalı ve bu dünyadan göçen insanın verdiği savaş değersiz kılınmamalıdır.
Tüm bunlardan sonra kendime sadece şu soruyu sorabildim: “Gerçekten verdiğim bu savaşı idrak eden ve yitip gittiğimde bunu korumayı başarabilecek insanlarla donatabildim mi çevremi?” Belki de her şey gerçekten bundan ibarettir. Ne yaptığınızın veya ne söylediğinizin, karşınızda sizi anlayan insanlar olmadığı sürece hiçbir önemi yoktur. Yanlışsa bunu bıkmadan düzeltecek, doğruysa sizi destekleyip daima ileriye taşıyabilecek, mutlu olduğunuzda sizinle gülebilecek, başardığınız her güzel şeyde kıskanmadan sizinle kutlayabilecek ama bu başarıya giderken de yolunuza dikenler değil, çiçekler bırakabilecek ve en önemlisi göçüp gittiğinizde bile size ihanet etmeyecek insanlar biriktirebilmeniz dileğiyle...
gül kilercioğlu
2021-04-20T03:25:55+03:00güzel düşüncelerin için teşekkür ederim😊
shineofsahin
2021-04-20T03:10:33+03:00Gayet akıcı, kendi düşüncesini net bir şekilde aktarabilen ve okurken kendi iç sesimin yazıya aktarıldığını düşündüren başarılı bir yazı olmuş. Kalemine sağlık 😊