Yolcular hazır, kesildi biletler

Ayrıldı gardan ayrılanlar, sevenler, işini bekleyenler.

İçlerinden bazıları hasta ziyaretinden, okuldan dönenler.

Yerleştiler yerlerine küçük, büyük yürekler.

Kondüktörün düdüğü felaketin habercisi,

Ah, suçsuz canlar ne bilsinler.


Kalktı Edirne Garı’ndan kara yazılı tren

Yolculuk bilindiği seyrinde.

Vardır içinde okuyan, uyuyan, eğlenen, gülen.

Varmak isterler bir an önce gidilecek yere

Ölüme tüm hızıyla giderlerken.


Artmaya başlar raylardan çıkan sesler

Korkunun gürültüsü beyinlere işler

Ölümün kokusu yaklaşır, zorlaşır nefesler.

Bir gürültü, kulaklar patlar, bu nedir yarabbim?

Kıyamet geldi de İsrafil suru mu üfler?


Karanlık ah, her yer karanlık

Birleşti bütün bağırışlar, bu nasıl çığlık?

Toprağın ve demirin arasına sıkışmış canlar,

Yürek mi dayanır bu acıya zalim tren,

Bu ne yabanlık, bu ne gaddarlık?

Çocuk-yaşlı ayırmadan yaparsın ölüme yataklık.


Kara duman kapladı her yeri

Kan boyanmış çamur rengi

Çırpınışlar yürek yakar,

Dillerde yardım edin sesleri.

Gözler tozla kaplanmış,

Gözler endişeli.


Felaketin üstünden geçti yıllar

Geçmeyen tek şey kapanmayan acılar

Kıyımın failleri rahat uyuyup gezerken

Travmalarla boğuşur, kazanın ardından kalanlar.