Berberler benim en sevmediğim esnaflardır. Nazlıdırlar. Seni başkasına kaptırmaktan haz etmezler. Orospuların en nefret ettiği hataya düşerler, müşterileriyle duygusal bağlar kurarlar. Fakat en sevdiğim esnaflar eczacılardır. Aptal futbol muhabbetlerinin dönmediği, erkek nüfusunun bir hayli az olduğu tek dükkan onlarındır. Güzel kızlar size ilaçlar uzatır. Rastgele bir şeyler çizer ilaç kutusunun üzerine. Onların dükkanına girdiğiniz anda, sokaktan koparsınız. Beyaz fayanslar, ilaç kutularının kokuları, köşede teyzeleri tartmaktan yorulan o tartı gülümsetebilir sizi.

 

Niye yıllar sonra berbere gidiyoruz Olvido? Biz yenileniyoruz! Kapalıydık, açılıyoruz. Tadilat bitti. Hayata dönüyoruz. Gerekirse seni de harcarım Olvido. Gerekirse bu benliği de harcarım. Başka bir Hüsnü olurum demiyorum. Başka biri olurum diyorum. İyileşmek istiyorum. Eczacı kızdan hoşlandım, biliyorsun. Esmer, dolgun ve küçük elleri var. Gözleri gece serinliği gibi. Şimdiden ona anlam vermeye başladınız Hüsnü Bey. Kafamızda süslemezsek kimi sevebiliriz Olvido? İşte biz erkeklerin hıyarlığı burada başlıyor. Aslında haklısın, gerçeği görmeden hayale kapılmak ne büyük hata? Kadınlar tanıdıkça sevmek ister, erkekler önce sevip sonra tanımak ister. Hangisi daha doğru? Kadınlar gibi sağlam basmak mı, yoksa bir kadının hayatını değiştireceğine inanan erkek kadar aptal olmak mı? Meyhanede ağlayan kadın sayısı oldukça azdı. Erika abla dışında sızlanan bir kadın gördük mü? Onlar evlerinde ağlar. Ağlar ve atarlar. Unuturlar, yollarına bakarlar. Acımasızlık değildir bu. Güdüleri böyledir. Nesilleri devam etmelidir. Doğa böyle ister. Kadın çabuk iyileşmezse dünya yavaş ilerler. Acı çeken kadın, sadece istediğine ulaşamamıştır. Genelde benliğini de sevmez kimsenin, o şimdiki zamanda yaşar ama geleceği sever. İlişkinin kendisini, hissettiklerini sever. Güdüsünde olan gelecek kuşağı sever. İstediği olmazsa acı çeker. Ama bunu da atlatır. Erkek ise önemli değildir. Geride bir yerlerde yok olabilir. Bir şey getiremez dünyaya. O sadece kocamandır. Kalbi kocamandır. Her şeyi ile ulaştığı yegane gerçek, sırtında taşıdığı yüklerin, sahte bir kurmacanın parçası olmasıdır. Dışı güçlüdür, ama hatalı büyütüldüğü için içinde aciz bir çocuk yatar. Ağlamayı erken yaşta bırakmıştır. Hem çocuktur, hem büyük bir adamdır. Neler beklenir ondan? Kurmak, yıkmak, vazgeçmek, güçlü olmak. Çok kapıldıysa arıza verir. Zaten kendini genelde yok eder. Gücü yetmez. Elde edemez. Başaramaz. Ve kendini asar. Çünkü değerini başkalarıyla ölçecek kadar zavallı bir sistemde yetişmiştir. Ben yine güçlüyüm Olvido. Ölüme bile rest çekecek kadar güçlüyüm. Çünkü ben zehirliyim. Sevgim de zehirli. Ne kadar masum görünsem de, sevgimin içinde de bir çıkar mevcut. Her insan kendini güzeller. Ben kendimi yerebilirim. Onlar gerçekten kaçar, ben gerçekle her gece tekrardan gerdeğe girerim. Acımı doyasıya yaşarım. Uzatırım, senelere yayarım. Ama atlatırım. Diğer erkekler kadının gerçek benliğini sever. Arabaları sever, kumarı sever, acıyı sever. Ne aptalca şey Olvido? Kayıp gidecek ne varsa, bu kadar çok bağlanmak ne saçma. Hadi bağıralım sokaklarda. Hepiniz yalnızsınız! Hepiniz yanınızda bir yabancıyla uyuyorsunuz! Bütün çirkinlikler bugün ortaya çıksa, dünya nüfusunu yarıya indirecek bir savaş bile çıkar! Yalnızsınız beyler, yalnızsınız kadınlar! Yapayalnız bir hengamenin içinde çırpınıp duruyorsunuz. Kendinize yetmediğiniz sürece, köle olacaksınız! Uyanmazlar Olvido, beni anlamazlar. Ben her gerçeği bulacak kadar düşündüm. Tek gerçek bizi yaratandır. Tek sevilmeye layık odur. Sevgisi acı vermeyen yalnızca odur. Bu kalpleri kendisi için yaratmıştır. Biz ise neler için harcamışız…

 

Ne kaybederiz? Olmazsa eczacı kızı da Aytenler mezarlığına yollarız. Ayten’den sonra canım yanar mı? Çok acı çekecek biri gibi konuşuyorsunuz? Küçümsediğiniz her şey size acı bedeller ödetmemiş gibisiniz. Yine yanlış yapıyorsunuz. Mutluluğunuzu başkası üzerine kuruyorsunuz. Doğru diyorsun Olvido, sen akıllılık konusunda beni de geçtin. Ama bana da hak ver. Bizi zehirlediler. Romantizm furyasıyla büyüdük. Bizi arabesk şarkılarla zehirlediler. Sevmeyi acı çekmek olarak gösterdiler. Çok sevince kazanacağız diye öğrettiler. Her kadın kapısında ağlayan erkeğe sadece acır, onu asla sevmez. Odasına girip penceresini kapatır ve ağlayıp sızlamayan gerçek bir erkeğe saklar kendini. Kadın güçlü erkek ister, erkek kadınla güçlenmek. Artık devir değişti Olvidocuğum. Erkekler kalplerini rafa kaldırmalı. Başkasıyla gelen mutluluk başkasıyla gider, bunu artık anlamalı. Ama ben eczacı kızı tanıdıkça seveceğim. Kriterlerim olacak Olvido. Beklentilerim karşılanmazsa, başka bir eczacı kıza gideceğim. Mesele birisi değil, o boşluk. Artık o köşede çürümek yok. Ölmek için elimizden geleni yaptık olmadı. O zaman yaşayalım. Yaşamak ne güzel. Şairleri, yazarları, nihilistleri, arabeskçiler, Cioran’ı filan siktir et. Dünya bomboş kalsa, yalnız başıma dağlarda dolaşsam bile, yaşamak çok güzel Olvido! Biz kendimizi inşa edeceğiz, kimseye yıktırmayacağız. Kapı hep açık duracak, gidene dur demeyeceğiz. Bu güç sizde yok Hüsnü Bey? Vardı Olvido, vardı. Elinden oyuncağı alınınca ağlayan çocuklara çevirdiler bizi. Hep bu filmler, şarkılar yüzünden oldu. Babalar babalığı çocuğa yüz vermemek sandı. Anneler erkek çocuklarını ılık ve itaatkar yarattı. Sonra düzen bu oldu. Eskiden böyle midir sence? Kabileler bile bizden ilerdedir. Erkek çocuğu mızrağını alır, babasının peşinden gider, ceylanları avlar. Şimdi? Baba işe gider. Kapitalizm onu siker. Çocuk evde annesinin pembe dizileriyle büyür. Anne ideal erkeğini büyütür. Sanır ki evladını her kız böyle sevecek. Oysa kocasına olan sevgisine bir baksa ya. O erkeği bir erkek olarak yetiştirebilse ya! Onu bir boşluğa iter bilmeden. Ama insanın en büyük sevgisidir: Anne! Tektir, özeldir. Bize verdiği ne varsa iyilikledir.

“Sıra sizde abi.”

“Abi!”

“Sizde sıra!”

Dalıp gittim Olvido. Hiç uyarmıyorsun! Berber bana sesleniyor. Boynuna makas dövmesi yaptıracak kadar mesleğine sevgiyle bağlı. Kalkalım yerimizden, bize gösterdiği yere oturalım. Rahat bir koltuk. Toplum içinde aynaya doya doya bakabildiğimiz nadir yerlerden biri burası.

“Bayağı uzunmuş, yağlanmış da saçların, yıkayalım mı?”

“Yıkayalım.”

“Lan Kerim, bırak telefonu gel abinin saçlarını yıka. Ben bir sigara içip geliyorum.”

Benden tiksindi berber. Saçlarımın kirinden tiksindi. Haklı da. Kaç ay oldu sabun değmiyor kafama. Hep Allah’a yıkattım saçlarımı, yağmurlar temizledi. Enseme kadar değiyor saçlarım. Ama bana uzun saç yakışmıyor. Koltuğumu aşağı indirdi çırak. Saçlarıma bir el sürdü. Özlemişim. Boynuma bir havlu sardı.

“Eğ başını abi.”

İşkence şimdi başlıyor. Önce soğuk su birden ısınıyor. Kafamda hissettiğim ferahlık şampuan olmalı. Köpürmemiştir. Bir daha yapıyor aynısını. Biraz su akıyor. Sonra bir avuç dolusu şampuan daha. Bu kez köpürüyor. Hafiflediğimi hissediyorum. Hafifliyorum, kirlerim, varlığım akıp gidiyor. Çırağın küçük elleri kafamda dolaşıp duruyor. Hizmet sektörü ne iğrenç yerlere geldi. Binlerce yıl önce, böyle mesleklere gerek olmadığı zamanlara dönmek isterdim. El kadar çocuk, pis bir adamın saçlarını para için yıkıyor. Sonra eli yüzüme geliyor. Gözlerimi açamıyorum. Ovalıyor yüzümü, ovalıyor, ovalıyor, ovalıyor. Boğulacak gibiyim. Ses çıkaramıyorum. Bir sıcak, bir soğuk akan su beni ayıltıyor. Dudaklarımı ağzımın için sokuyorum, elleri dudaklarıma değsin istemiyorum. Burada mısın Olvido? Boğuluyorum. Yalnızlıktan ve karanlıktan asla korkmam, aksine çok severim. Fakat insanların yanında uzun süre gözlerim kapalı duramam. Çünkü insandır bu. Belki arkamda oturanlar kaş göz hareketleriyle benim hakkımda ilginç şeyler düşünüyorlar. Ne pis adam diyorlar. Serseri diyorlar. Başıma değen o makinayla tıraş olacakları için üzülüyorlar. Nihayet işkence bitiyor. Beni geriye doğru çekiyor. Başıma bir havlu sarıyor, saçlarımı kurutuyor.

“Usta!” diye bağırıyor.

Dünyanın en önemli işini yapacak gibi geliyor berber.

“Nasıl olsun abi?”

“Yanları bayağı kısalt, üstlerde biraz bırak.”

Ve işlemine başlıyor. Saçlarım yine simsiyah. Hiç dökülmemiş. Böyle berbat bir hayat yaşarken, yediğim içtiğim belli bile değilken saçlarımı kaybetmemiş olmam bana hep garip geldi. Kel olduğu için yakınan, saçlarını korumak için para harcayan erkekler gördüm. Alkol ve sigaradan uzak duran, çeşitli şampuanlar kullanan erkekler… Bana gelip sorsalar bu sıkı saçlara nasıl sahip olduğumu ne derim? Hiçbir şeyi kafaya takmayacaksın. Karın gitse bile üzülmeyeceksin. Ağlamak yok, zırlamak yok. Bol bol alkol ve sigara tüketeceksin. Sık sık saçlarını yıkamayacaksın, kendi yağı besleyecek onu. Yoksa ben gamsız bir piç miyim Olvido? Kendimi yanlış mı tanıyorum acaba? Ben dert ve tasa dediğim, kendimi eğlendirmek için uydurduğum birkaç his mi? Yıllardır uzayan saçlarımı kısa sürede yerlere seriyor.

“Elin yüzün açıldı abi.”

“Açılır.”

Bir anne gibi kafamı yıkayan çırağa bahşiş veremiyorum. Berberin istediği paradan beş lira eksik veriyorum. Biraz bozuluyor. Sırf tıraş olmak için akşam boğma rakı içmeyeceğimi bilmiyor. Berberden çıkıyorum. Hapşırmaya başlıyorum. Saçlarımın kafamı bu kadar sıcak tuttuğunu bilmiyordum. Başım adeta donuyor. Ben kendimi inşa ediyorum artık. Gerçekleri biliyorum. Çok acı çektim, çok öğrendim. Şimdi de bu kıyafetlerden kurtulmaya gidiyorum. Onlar için değil Olvido, kendim için. Ben kendimi artık temiz ve güzel görmek istiyorum. Onların ne dediği umurumda değil. Ama yine de benim hakkımda iyi şeyler düşünsünler. Kölelik mi bu?