Geçen gün, dost meclisinde bir şeyler anlatırken dilimde dolaşan kelimeleri, söylemleri ve onların tarihlerini düşünmeye başladım bir an... Nereden, kimden ve nasıl gelmişlerdi bunlar bana? Neden bende konaklamışlardı?
Sıklıkla kullandığım bir söz var: Var ol! İşte bunun kimden geldiğini çok iyi hatırlıyorum. İlk, Mustafa abiden duymuştum bu sözü. Ergani'de, karlı kış akşamlarında yaptığımız yürüyüşleri nihayete erdirirken söylerdi Mustafa abi, "Var olasın Umut." Bu sözü öyle yumuşak, öyle güzel söylerdi ki anlardınız; evet, Mustafa abi, sizin gerçekten de var olmanızı istemektedir. Yani alelade bir veda sözü değildi bu, bir güzel temenniydi.
"Hohhoyt" diyorum bazen de. Bunu da Yılmaz'dan duymuştum. Yıllar önce -galiba üniversite okuduğumuz yıllarda- bir gece, fuarda gezinirken çimler arasında pense bulmuştu Yılmaz. Biri oraya gizlemiş miydi yoksa düşürmüş müydü bilmiyorum ama o pense artık Yılmaz'ındı. Belki çok sevindiğinden belki de aylak aylak dolaşırken pense bulan yeryüzündeki ilk insan olduğunun farkına vardığı için neşeli bir sözle “hohhoyt” demişti o an. Galiba bu söz, "hoh hoh hoh" gülme efektini bir defada kısaltma arayışından kaynaklanıyordu. Nihayet, mutluluk ile çok büyük mutluluk arasında bir yeri ama daha çok da neşeli bir mutluluğu, en iyi bu söz anlatıyordu bence. Ol sebepten efendim, neşeliliğimi bu söze yüklemeye başladım ben de: hohhoyt!
"Gardaş" diyorum hitap ederken ki Malatyalı arkadaşlardan dolandı dilime. Bazen söze "gerek" (gerek otobüs erken gelsin de erken gidelim) diye başlıyorum, işte bu da Ergani'nin hatırası.
Bunlar gibi daha birçok söz var dilimde dolaşan. Elbet çoğunun nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilmiyorum. Ama şunu fark ediyorum ki ömrümüz; anlamın, bağlamın ve söylemin de bir aracı... Sözler gelip geçiyor ömürlerimiz üzerinden. Biz gelip geçiyoruz ama mesela su, ekmek ve emek sözleri baki oluyor.
En güzel sözleri üreten, taşıyan, pay edenlere aşk ile...
21 Aralık 2021
Gültepe