Ömür; uzadıkça kısalan, kimi zamân keşke hemen şu ân bitse dediğimiz, kimi zamân ise ömrümüzün yalnız "o" ânında mütemâdiyen yaşamak için geri kalan tüm ömrümüzü fedâ edebileceğimiz bi' hayli garîp bir kavram.
Bütün teşbîhlerden tenzîhen ömür, bir ev gibidir. İşte kapısıdır, işte anahtarı çevirip içeri adımınızı attığınız ândır; ananızın karnından çıkıp da bu sefâlet diyârına ilk gözünüzü açtığınız, ilk kez sebepsiz yere gözyaşı döktüğünüz gün.
İşte mutfağınızdır; elinizin mahâretsizliğinden gümân duymasanız da yaptığınız her yemeği, size dünyânın -yalnız dünyânın değil, kâinâtın dahî- en mâhir aşçısı yapmış gibi gelir. O denli lezzetlidir ki parmaklarınızı yiyebilirsiniz. Kendiniz yapmışsınızdır çünkü, tıpkı ömrünüz boyunca kendi yaptığınız her hareketi haklı bulmanız gibi.
İşte yatağınızdır; gün boyu kimi lüzûmlu kimi abes uğraşlarla, vücûdunuzu epey yorduktan sonra biraz olsun dinlenebilmek için kollarına kendinizi bırakıp onca saati boş geçirmeyi dahî göze alabildiğiniz.
İşte evinizin en sol köşesinde duran masanızdır; tıpkı ömrünüzdeki gibi, gönlünüz daraldıkça başına geçip sayfalarca kağıt karalayadurduğunuz.
İşte seccâdenizdir. Âdetâ ruhunuzun kaburgalarını parçalayacakmışcasına sizi çepeçevre saran ve sıkan buhrânlar karşısında yaratıcınızı hatırladığınız ânlardır ömrünüzdeki. Lâkin sâdece bu buhrânlar içre olunca gelir aklınıza, O'na kavuşmak. Tıpkı ve tekrâr tıpkı ömrünüzdeki gibi. Bu yüzdendir belki de evinizin her köşesinde birer seccâde bulundurmanız. Çünkü bu buhrânların size ne vakit musallat olacağını yine yalnız O bilir.
Her şeyden öte ömür, öyle bir evdir ki girişi vardır; çıkışı yoktur. Heyhât, çıkışı da vardır elbet ancak bir daha girememek kâidesiyle. Nasıl mıdır çıkışı: dışarıdaki riyâkâr yanılgılara açılan pencerelerle. Her ân atabilirsiniz kendinizi o pencerelerden. Tabiî atarsınız; akıl kârı mıdır ki hiç, cennet sûretli topraklara bu denli yakın olup da kendi kendini alıkoymak. Ama bilmezsiniz ki orası sâdece bir seraptır, bir illüzyondur. Aslolan: dikenli dallarla çevrili bir orman yangınından başka bir şey değildir hâlbuki. Kimdir size bu oyunu oynayan, nedir sizi böylesine fenâlığın içine sürüveren. Kim, neyin intikâmını almaktadır sizden?
Bilemezsiniz, n'olsa bilebilmek bile büyük bir meşakkat istemez mi? Kim yoracak tatlı canını; araştırmayın, çabalamayın ve öğrenmeyin. Yalnızca atlayıverin o pencerelerden gitsin. Bu cehâlet ve sefâlet içre olan ömrünüz; bâri huzurla, bi' çırpıda bitsin.
Furkan Enes ABÇA
28.08.2024