Acı aldığında seni ve ben, senin acınla sarsıldığımda... Niçin acımadın bana bu kez? Ben senin saç tellerine bir kez daha fısıldayabilmek için sana olan sevgimi, vazgeçtim ve korkmadım. Sen, korkakmışsın lakin. Bilmem kaç tehdidin ardına saklanıp hapsettin beni, karanlığına. Şimdi daha iyi anlıyorum, "Bana güneş deme, ben ay olayım. Olur mu güzelim?" deyip saçlarımı okşadığını. Yalancı. Işığını benden aldığın için değilmiş, yalancı. Gerçek karanlığı kalbinde sır gibi sakladığın içinmiş. Yalnız seninle iyileşmeyi ummuştum, güneşi doğurduğumuz o odada. Hatalıyım, kabul ediyorum artık. Beni, canımı acıta acıta öyle bir iyileştirdin ki. Acımadın bana. Acıma bana, acıyamazsın da zaten artık. Hep diyordun ya, beni tanımıyorsun diye. Öyleymiş gerçekten. Yalnız saçlarıma dokunan o yamuk parmaklarla, dudaklarıma çarpan sıcak nefesini tanımışım senin. Gerisine yummuşum gözümü. Ama keşke gözlerimden göz kapaklarımı ayırarak açmasaydın gözlerimi. Meraklanma, duvarlarımdan defolup gitmiş çocuk; şimdi ben ayırıyorum derimi etimden ve sıyırıyorum etimi kemiğimden. Bundan sonra ne sana ne saç tellerine kalacak bu işler. Kendine iyi bakma, çünkü ben, bendeki sana cenneti tattıracağım cehennemi yaşarken.