Işığı önüne alanın gölgesine yeminler ettiği bir salgındı

mağlubiyetlerle çağdaşlaşan saçmalığa reverans...

ne diyeydik biz ön saflarında bu yeryüzünün 

kimilerine öfke, kimilerine saygın bir kaç cümle;

ne beklenirmiş dilimden olan biten için sarf 

ahkâmı bilince kırıldığı duyulur cesaretin eti- kemiği 

bundan sonra ne denir aşka bürünen onca hâle 

soluğum göklense ancak belki anlaşılırdı,

bütün münasebetlerin benden silinmek istediği 


ne başlatan ne de bitirendim, avareliği muştulayan 

köklerin derine indikçe gezginliğin bitmesidir felaket 

başka... başka bir dil bu yazgıya teşne olan 

ondan pay alanı kurtarmaz hiçbir felaket


kuytulaşarak ve umutlar vaat ederek gelmişim 

hani bir kısa an ve sığ bir tefekkürle

bu kuytulaşma nedir diye soramadan daha

göğsümün hizasına varan kalıntılar biriktirmişim 


beni kelime kelime aşar vârisi olduğum cümle 

ne bir satıra daha gerek kalır ne bu yazıt 

beni her gezintinin sonunda kimse 

mahvına yakın bir yerde bırakmasın artık