Ophelia, kalk düştüğün bu çukurdan

bak ağaçlar seni çağırıyor, yapraklar yemyeşil

sonbahar gelmemişken henüz, devam et yaşamaya

su hırçın, götüremez seni istediğin kıyılara, 

çare değil ölüm, yeniden doğacağını sen de biliyorsun

belki de farklı vücutların ruhu olmak istiyorsun

başkalarının söylediklerine aldırmamayı ne çabuk unuttun sen

etrafındaki çiçeklerin kokusuna çok çabuk kanıyorsun

bırak! Sarsın yürek yaprakları bütün vücudunu

ısırganlar acıtsın canını, izin ver doğaya

değil miydi kırılan senin saf duyguların, hassas kalbin

babanın ölümü koparmadı mı seni hayattan?

inanma aşk denilen şu saçmalığa

ay’ın parıltısına bir çocuk gibi kanma, biliyorum,

senin saf kalbin hazır değildi kandırılmaya

ama, ama, ama

hangimiz hazırız ki Ophelia?

şu kesintisiz akan nehre bir bak

kendine aşık olan Narcissus’un hazin sonunu göreceksin

Halbuki nergis ne kadar güzel kokar değil mi?

sen mırıldan şarkılarını, ah bir kendini görebilsen…

uzat ellerini karanlık sonsuzluğa zihnin çoktan kendini yitirmişken

her şey yemyeşil değil görüyorsun, sen şarkı söyledikçe soluyor renkleri yaprakların

sen uzaklaştıkça sonbahar kendini hatırlatıyor

çiçekleri kopardığında iyilik mi yaptığını sanıyorsun?

kırmızı, mavi, yeşil, beyaz, senin tenin

Ah! senin bu tenin bana yaşamayı hatırlatırken nasıl ölmek istersin?

Çıkar elbiseni bunca ağırlığın altında ezilmemelisin

sen durgunsun, su durgun, çiçekler durgun

her şey sen vazgeç diye birlik olmuşken kapılıp gitme çiçeklerin hoş kokusuna

istersen inanma evrenin düzenine, Tanrı'ya, Hamlet'e

diyorsun, insan sevdiğine inanmayacaksa ölsün o halde

ancak sen de hepimiz gibi toysun aşkın karşısında

gördüğün her parıltının yitebileceğini unutuyorsun...


Su hızlı, zaman akıyor, çiçekler soluyor, solduruyor,

yapraklar senin son şarkına eşlik ediyor,

bulutlar bile yürürken gökyüzünde,

sen nasıl bu kadar durgunsun Ophelia? Çiçeklerin nahoş kokusuna kanma...