Çığlıklar, oluk oluk kulaklara akın eden cümleler, ağlayışlar ve duvarlara çarpıp boşluğa giden haykırışlar... Alo! Sesimi duyan var mı?


Öncelerde insanlar arasında pek yaygın şimdilerde kırıntısına denk gelince gözlerimizin içini parlatan olgu, dinlemek... Eskiden toplumda "telefon konuşmalarımız dinleniyor aman dikkat edelim" gibi bir bilgi hakimdi. İnsanlar şifreli konuşurdu aman ola ki dinlenirsek diye. Geçenlerde bu bilgi bulunduğum bir ortamda yeniden gündeme geldi. Bir panikle "Konuşmalarımız dinleniyormuş." dedi birisi. Büyük bir kahkaha tufanı sonrasında "Seni beni mi dinleyecekler, dinliyorlarsa büyük insanları dinlerler." diye birisi karşılık verdi. O kadar alıştık ki dinlenmemeye, birisi dinleniyoruz dediğinde bile ciddiye alamıyoruz. Dinlenmenin büyük insanlara has olduğunu düşünüp kendimizi dinlenmeye layık görmüyoruz. Biz kimiz ki bizi dinlesinler? Bu soruyla yaşıyoruz. Aslında biz kendimizi böyle ezdiğimiz için diğer insanlar otomatikman yükseliyor, farkında değiliz Onların yüksekte duruyor oluşunun tek sebebi bizim kendimizi ezişlerimizden, boyun büküşlerimizden dolayı.


Günümüzde herkes her şeyi biliyor. Herkes her şeyi biliyor olunca neden dinlesin ki bir ötekini? Dinlemedikçe anlayışsızlaşıyoruz. Ağlayan bir bebeği susturmak için ağlama taklidi yapıyoruz, dert anlatan birisine o da bir şey mi diyerek dert anlatıyoruz. Misillemeler kuşatmış dört yanımızı, yaşamaya çalışıyoruz. Ve yorgunuz çünkü yarışa sokuldu dertler, haller, kelimeler... Kılıçlarla, kalkanlarla, doludizgin atlarla birbiriyle savaştırılıyor dertler; bu yüzdendir ki herkes mecalsiz herkes bitkin. Başımıza okulda, bahçede parkta bir sorun geldiğinde şikayet edecek yeri bilmiyoruz. Bu sorun nereye şikayet edilir ki? Dinlerler mi? İnanırlar mı? Soruları tilki misali geziyor kafamızın içinde. Bu sorular neye yol açıyor peki? Eğer bir gün başına bir şey gelir de inanmazlar diye kamerayla gezen insanlara denk geliyoruz. Başına bir şey geldiğinde çığlıklarına yardım bulamayacağını bilen kadınların, kahve içmeye alışverişe çıkmaya bile biber gazları ve kesici aletlerle gitmesinin normalleştiğini görüyoruz. Neden? Çünkü bu ülkede bir anne çocuğunun önünde katledilirken sadece video çeken insanlara tanık oldu. Neden? Bu ülke bir kadının şiddet çığlığına kulaklarını tıkayan aileler, hakimler gördü. Herkes konuştu, kimse dinlemedi. Kimisi içine attı, psikolojik buhranlara girdi, kimisi saldırganlaştı.



Sorun bu kadar derin olunca doğurduğu sorunlarda bir hayli büyük oldu. Dolandırmalar, kandırılmalar sis misali gözümüzün önünü kapladı. O kadar açız ki dinlenmeye, biraz olsun dinliyormuş gibi yaparak insanları dolandıracağını fark eden kişiler bu açlığımızdan yararlanmak için kolları sıvadı. Dinlenmeyen insanlara güvensizlik duygusu da eklendi. Yollarda 1 lira karşılığında dert dinlenir yazılı pankartlar açıldı. Kimse sizi dinlemiyorsa siz kendinizi dinleyin dediler, bencilliğin önü açıldı. Acaba daha önce hiç bu kadar ayrıştırılmış mıydı toplum? Z kuşağı, y kuşağı, kadın, erkek, küçük, büyük, okuyan, okumayan... Böldük de böldük, lime lime ettik toplumu ama yine de dinleyen bulamadık, dinleyemedik.


"Paran varsa dinlenirsin." gibi çirkin bir söz boy gösterdi toplumda. Dinlenmenin ilk şartının para olduğunu öğrenen insanlar para kazanmak için kendisini değil, patronunu dinler oldu. Yorgundu, hastaydı ama dinlenemezdi, işe gitmeliydi çünkü kendisini toplumda dinlettirmek için çalışmak zorunda olduğunun inancındaydı. Ama ne yazık ki hiçbir derde deva olmayacaktı gösterdiği çaba. İnsanlar belki biraz uyusa, değer görse dinleyecekti ama o kadar stres altında kaldık ki kulaklarımıza kadar yükselen stres ve kaygı seviyesinden kimse kimseyi duyamadı.


Ben yine de kimsenin kimseyi dinlemediği bu çağda kelimelerimdeki çığlıklara kulak veren sizlere teşekkürü borç bilirim. Umarım gelecekte çığlıklarımızı satır aralarına sıkıştırmadan da duyurabildiğimiz, dinlendiğimiz ve dinlediğimiz bir dünya bekliyordur bizi.


O zamana kadar sağlıcakla...