Eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında ele alan ve 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Orhan Pamuk’un; yine Doğu-Batı sentezini, Sofokles’in Oidipus hikayesi ve Firdevsi’nin Şehname’deki Rüstem ve Sührab hikayesiyle harmanladığı Kırmızı Saçlı Kadın eseri, kültürel etkileşimi kurmasını sağlamış. 


Kırmızı Saçlı Kadın kitabına büyük bir merakla başlamıştım, Orhan Pamuk'un okuduğum ilk kitabıydı. Kitap boyunca merakım devam etti. Merakımın devam etmesi kitabın nasıl ilerleyeceği ya da nasıl son bulacağı değildi. Benim asıl merak ettiğim şey Orhan Pamuk bu kitapla neyi anlatmak istemişti? Kırmızı Saçlı Kadın karakteri, Cem'in Mahmut Usta'yı babası yerine koyması, Mahmut Usta'nın mesleğinin kuyu kazmak olmasıyla aslında ne anlatmak istiyordu? 


Fransız bir kanalda çıktığı programda Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın hakkında şu sözleri söylemiştir:

"Kırmızı Saçlı Kadın karakterinin bize çağrıştırdığı şey şudur: Eğer saçlarınızı kırmızıya boyadıysanız "Ben bu olmak istiyorum, demişsinizdir." Siz direnmekten söz ediyordunuz, dünyanın benim yaşadığım bölgesinde, şöyle direnebilirsiniz. "Evet, senin basmakalıp düşüncendeki bu kişi olmak istemiyorum."

Kırmızı Saçlı Kadın karakteriyle anlatmak istediği ya da bu karakteri oluştururken ona bu karakteri çağrıştıran düşüncelere tam olarak katılmıyor ve kalıpların dışına çıkartmak istediği karakterini başka bir kalıbın içerisine soktuğunu düşünüyorum. Bunu belki de bilinçli olarak yapmıştır çünkü kitap kurgusundan ziyade anlatmak istedikleriyle dolu dolu bir kitaptı. 


Kırmızı Saçlı Kadın, okurken keyif aldığım ve yeni şeyler öğrendiğim bir kitaptı. Beni düşündüren kitaplar okumayı severim fakat beni "ya yanlış düşünüyorsam" hissine iten kitapları daha çok severim.