uzaklarda sappho uzaklarda

uzaklarda memleketim kadar

çatıların bitiminde görünmez

ermeni türküleri kadar uzakta

elimi kızıl elektriklere bulayan bir uzaklık

ve nihayet kanımın pıhtısında

aynadaki çehremin yansımasında

kafamı iki yandan sıkıştıran metal çarkların pasında

sararan tırnağımda belirir bu uzaklık

hatta derimin üzerinde kabartılara neden olur


sen basma da fistan giyemem aman türküsünün hikayesini bilir misin

hani zeytin yağlı da yiyemem aman diyen

uzak uzak

hepsi bize uzak şimdi

andre gide dünya nimetleri demiş onlar hepten uzak

küt saçlı bir afet desen

öyle de gönül bundan uzak


hiç belirgin bir şey yok aklımda

şiir desen şiirden uzak

ahan da nasılsam öyle işte

uzakları yakın eden bir şey vardı sanki

durur şöyle sırtı güneşe doğru

omuzlarının üzerinden

saçlarının telinden ulaşır gözüme ışık

eylenir biraz dünya işleriyle

sonra elleriyle atkı örer o çıplak elleriyle

yumruk yumruğa grevlerde gözcü

hurma çekirdeği yas-ı matem’de

zalim savaşında zeytin dalında yaprak

kıtlıkta incir ve süt

şöyle durur çıplak isa’nın önünde

gerilmiş çarmıha üç keskin ok fırlatır

durur şu bir ucu ağır tahteravallinin

zinciri saçları gibi örülmüş salıncağın önünde

durur da biraz çocukluk eder


allara morlara boyadım yüzümü

son sigaramı biraz önce içtim

kimsenin öldüğü yok ama sürekli helva yiyoruz

sigaradan önce yedim

cama çıktım uzaklara bakmak niyetiyle

gözümün aldığı en uzak yerden de uzakta

yoksul evlerin arasından yükselen dumanı gördüm

belirgin hiçbir şey yok

orsa boca adlı bir şiir yazdım

keşke yalnız bunun için sevseydin beni