inceden bir vahşet aydınlatıyordu sofrayı

ve buram buram kokan sere serpe bir yalnızlığın ortasında

son kez bahara dönük asfaltın derisi

hüsranla ve hasatle kuruyor ya sureti

bir pencerenin sekiz köşesinden ortancayım ben

ben tel tel burularak yuvamda ihanetten yarattım kendimi

nemli bir ağzın öpüşleri çınlıyor kulağımda

kucağımda usulsüz bir meltem

parmakları altı kez basıyor bağrıma

parmakları altı yerinden sarılmış boğazıma


şimdinin gelecekten gelmiş bir köle olduğunu ve bunun yersiz bir anı olduğunu ne zaman anlatabileceğim?

üçten geriye saydıkça şuurumu kaybediyorum

ve vıraklıyor bir şiir gecenin üçünde

odam is kokuyor benim

odam hep bir vaşak vadisi

hangi ezan bir vedayı durdurabilir ve hangi çarşaf örtebilir namusu?

kırmızı tırnaklardan bir sevişmek akıyor göğsüme

ortasındayım putların ve puştların

güne bakıyor dişlek bir buse

günden çalıyor iskemlenin kırık bacağı.