16 ve 17. yüzyılda Osmanlı’daki yeme ve içme kültürü de yaşayışları ve kıyafetleri gibi çok sade olup sadeliğin sağlık için önemli olduğu düşünülmekteydi. Öyle ki yapılan ziyafetler bile sade tutulmaya çalışılmıştır. Bu durum yabancı seyyahların dikkatini çekmiş olmalı ki Cornelius de Bruyn, "Hıristiyanlar ifrat derecede yeme ve içmeleriyle sıhhatlerini harap ederken Türkler alışkanlıklarında (yaşam tarzlarında) muhteşem olmalarına rağmen yeme ve içmelerinde böyle değildirler.” Yine George Sandys, "Zannederim biri bu şehirde (lstanbul) yirmi günde yiyeceğini Londra'da bir günde yer. Burada balık yenildiği gibi, aynı zamanda halkın çoğu sebze, meyva, soğan, sarımsak, sıkıştırılmamış peynir, un, süt ve baldan yapılmış yiyecekler yer. Böylece onlar her şeyin bol olduğunu bilerek ve güzelliklerini düşünerek pek az veya hiçbir şey yemeden yaşarlar." diyerek Türk ve İngiliz yeme ve içme kültürünü karşılaştırmıştır.

Özellikle 18. yüzyılda en sık tercih edilen yemek pilav olmuştur. Aynı yüzyılda pilav, Avrupalının da sevdiği yemeklerden biri olmuş ve İngiltere’de yine Türkçedeki gibi pilav terimiyle kullanılmıştır. Ayrıca geçen yüzyıllarda et türü olarak kebap, yemek olarak ise dolma, börek ve çorba da en çok sevilenler arasına girmiştir. 1675-1676 yılları arasında bir Türk ailesine konuk olan İngiliz seyyah George Wheler, "Bu iki kat hamur içinde ince kıyılmış et, ilik, şeker ve ekmek ufağıydı. Diğer yemek 'dulma' (dolma); kabak içine sosis gibi konulmuş et, soğan ve baharattan ibaretti. Üzerine sirkeyle servis yapıldı. Her iki yemek de pek iyiydi." diyerek memnuniyetini dile getirmiştir. Ayrıca yemeklerin pişirilme aşamasında soğan ve zeytinyağı; ekmek hamurunda ise ince elenmiş un kullanılmaktaydı.

Taze süt çok az içilmekte, kaymak pahalı olduğundan dolayı halk tarafından pek alınamamakta, tereyağı kullanımı fazla bilinmemekteydi. Kurutulmuş dana ve sığır etinden yapılan pastırma çokça sevilmekte, kışın hemen hemen her eve girmekteydi. Yanı sıra Osmanlı Devleti’nin genişlemesi ve farklı milletlerin de imparatorluğa katılmasıyla, toplumların arasında yemek kültürü alışverişi de olmuştur. Örneğin, Araplardan köfte ve baklava gibi farklı tatlar da Türk mutfağına girmiştir.


Kaynak: Aybet-Üçel, G. (2010). Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699). İstanbul: İletişim Yayınları.