Çalıp söyleme yetisini tanrıdan almış gibi ve ben ona bir kalıp biçemiyorum. Onu dinlemeden yatamıyorum. (Ben zaten çoğu zaman yatamıyorum.) Korkularıyla bir oyuncak gibi oynuyor. Onu dans ederken hiç görmedim, bazı geceler sırf buna üzülüyorum. Sinirle vurduğu teller yumuşuyor. Bazen ahengin kendisi olduğuna inanıyorum. Heyecanlı gözlerinin ardında çok ceset taşıyor, biliyorum. Ona sormak istediğim çok şey var. Hepsini eski bir mısır konserve kutusunda saklıyorum. (Ki ben çoğunlukla susuyorum.) Gözyaşlarını bir kavanozda sakladığına eminim. Belki de bu yüzden her bakışında bir şeyler arıyorum. Birisi yüzünü her güldürdüğünde ben de gülüyorum. (Ki sen gülmeye bile alıştın.) Sonuçta dünya saçlardan artakalanlarla ilgili olamaz. Bu yüzden kısa tuttuğunu biliyorum. Tekmelenmemiş kapıların olduğuna yemin etmesini isterdim. Bu ayakkabılıklara inanmanın çok ötesinde ya da boş buzdolaplarının sana isyan etmesinin… Bundandır ki tüm simitlerin susamlarını döküyorum. (Ki ben simit bile yemiyorum.) Son derece gizemli tınıların bedeninde tutsak olduğuna dair aromatik fikirlerim var. Bir gün evrene teslim olmasını bekliyorum. Gitarına dalıp gitmesini seviyorum. (Ki ben sadece üç akor basabiliyorum.) Hiç olmazsa arka cebimde birkaç şarkı sözü var. Bütün bunları sesinin dalgalarına bırakıyorum. Ona bakıyorum ve ben, “ihtimallerin heyecanına üzülüyorum.”