Biri su serpsin yüreğime istedim. Etrafımda gördüğüm bütün insanların yüzlerinde gözlerinde bana duyulan acıyı hissettim.

Oysa insanın başkasının acısını görebilmesi, hissedebilmesi içten ve olası değildi benim için. Dizlerim kırılmış gibi yorgun, omuzlarıma görünmez külfetler bindirilmiş tırnamıyordum dümdüz ovada. 

Bir adım atıp düşecek, bir daha kalkmaya yeltenecek. Bir gözyaşı daha dökülecek gözlerimden, bir soluk daha sıkıştıracaktım bu acının içine. Dümdüz ovayı tırmanıp sana gelmek istedim. Sana gelmek hem bu kadar kolay hem de zordu artık. Sana gelmek, seni görmek, sana dokunmak bu kadar zordu. 

Sen uyurken çiçekleri çok seversin diye ben saksılara her gün çiçek ekerdim. Onlar şimdi çoktan kurumuştur. Onlar eskimiş bir toprağın üstüne düşüp ağlıyordur. 

Gidemem dediğim bütün yollardan gidiyorum şimdi. İçinden geçemem dediğim bütün acıların tam ortasında ellerimi birbiriyle sımsıkı ovuştura ovuştura geçiyorum. Hem kimsesizim, her hâlâ senin yokluğuna bile sarılacak kadar kalabalık. 

Üstümü örter gibi sevmiştin beni, çayımı tazeler gibi, dizinde uzandırıp bir akşamüstü serinliğini karşılar gibi, en güzel türkünü içli içli yakar gibi kulağıma, mutlulukla yaptığın yemekleri sergileyeceğin akşamüstü sofrası gibi, yağmurun ardından kalan toprak kokusu gibi, bir kalbe sığamayacak kadar çok gibi. 

Bir daha o sevgiyi nereden bulabilirim? Bir daha o sevgiyi bulabilir miyim? 

Bin sene daha yaşasam o eşsiz sevgine erişemem.

İçime çektiğim hava, dalları sarsacak kadar şiddetli bu rüzâar verir mi o eski huzuru bana?

Bir daha o sevginin sıcaklığında dinlenemem.

Bir daha o kalbin yüceliğinde demlenemem.

Bir daha sevemem diyorum

Bir daha böyle sevilmem

O ovada düşüp yere döktüğüm gibi

Bütün histerilerin ağırlığını seremem

Gözyaşlarımı akıtıp göğsüme

Saklayıp, muhafaza edemem.

İnsan bir kere böyle düşmeye görsün

Bütün yanılgıları bir bir sarılıyor ona

Hüzünlerin, pişmanlıkların, acıların

Ruhundaki bir sandıktan çıkıp sarılıyor boynuna.

Bir yolu yalnız yürüyecek olmanın

Doğrusu sensiz yürüyecek olmanın 

Daha doğrusu da sensizliğin artık başa çıkılacak yegane gerçek olmasının verdiği ızdırapla bakıyorum ovaya.

Bu düzlükteki çiçekler, yeşillikler

Sarp kayalıklar oluyor gözlerimde

Artık her şeyin rengi farklı.

Artık her şey farklı biçimde.

Herkesin arasında

Hiç kimsenin haberdar olmadığı bir acıyı sımsıkı tutarak gövdemde yürüyorum.

Bir daha beni o güzel gözlerinle uyandırmayacağını,

Bir daha o gözlere uyanmayacağımı,

Bir daha yaşamın başımı senin kalbine yaslandığımda duyduğum o sıcaklık ve sonsuzlukta bana sarılmayacağını.

Bir daha o dizinde uykuya dalamayacağımı 

Ellerine sarılıp onun verdiği kuvvetle tüm dünyayı karşıma alabilecek bir cesarete sahip olamayacağımı.

Bütün bu zorlukları yalnız sırtlanacağımı

Bir paydaşımın, bir yol arkadaşımın olmadığını biliyorum.

Gözümden akan son yaşı temizleyip

Devam ediyorum ovaya tırmanmaya

Geliyorum seni sonsuzluğa uğurlamaya.