Öncelikle ne üzerine yazacağımdan biraz bahsetmek istiyorum. Öz yargı dediğimizde akla genellikle ilk olarak kişinin kendi kendini olumsuz bir şekilde yargılaması geliyor. İngilizce terim olarak "Self-judging" de bu şekilde bir anlama sahip. O yüzden ilk olarak kafamdaki öz yargı terimini tanımlayacağım.


Kendi kendini eleştirmek veya olumsuz yargılamanın dışında ben bu kavramı "Kişinin bir eylemi gerçekleştirmeden önce bu eylemin kendisine ve çevresine olan etkisini düşünüp bir sonuç elde etmesi" olarak tanımlamak istiyorum. Birazdan yazacaklarım da bu tanım çerçevesinde olacak.


İnsanların sosyal medya aracılığıyla birbirlerine fikir belirtip karşıt görüşler sunabildiği günümüzde muhtemelen hepimizin hemfikir olduğu birkaç konu vardır. Bu konuların başında da Türkiye'de insanların neden bu kadar benmerkezci, çevresine duyarsız olması geliyor. Ben de bu sorunun üzerine biraz düşündüm. Neden böyleyiz? Neden çözümcül değiliz, kavgaya gürültüye yatkınız? Neden bunca kaygısızlık, vurdumduymazlık?


Bunlara her birimiz birçok neden sayabiliriz diye düşünüyorum. Savaşçı bir toplumuz, Orta Doğu toplumuyuz vs. ama ben biraz daha farklı bakacağım. Öncelikle kişinin kendi kendini yargıladığı bir mekanizma düşünelim. Bu mekanizmayı da günümüz mahkemelerine benzetmek istiyorum. Nasıl mahkemelerde avukatların asıl amacı hakimi etkilemek ve kararını iyi veya kötü şekilde değiştirmekse kişinin hakim pozisyonunda bulunduğu bu öz yargı mahkemesinde çevrede bulunan avukatlar da hakimi etkiliyor ve kişiyi buna göre yönlendiriyorlar. Ülkemizde ise benim düşünceme göre insanlarımızın büyük çoğunluğunda kişinin kendi davranışlarını değerlendireceği bir "öz yargı mekanizması" bulunmuyor. Bulunsa bile hakimin acemiliği, kötü tarafı çok daha avantajlı kılıyor ve bu tarafın lehine karar vermesini sağlıyor.


Bir örnek vererek durumu biraz daha anlaşılabilir kılmak istiyorum. Sokağın ortasında bir çöp gördük. Böyle bir mahkemeye sahip, kendisini geliştirmeyi başarabilmiş bir hakimi bulunan ve iyi tarafın avukatlarının da kozlarının güçlü olduğu bir kişi bu çöpü yerden alıp en yakın çöp kutusuna atmanın hem kendisi hem de çevresi için faydalı olacağı konusunda rahatlıkla karar verebilir. Tam tersine, kendisini geliştirememiş acemi bir hakim tarafından yönetilen, kötü tarafın avukatlarının "Herkes yapıyor, ben yapınca ne değişecek ya da herkes yapmaya devam ettikten sonra ben bunu yerden kaldırsam ne değişecek?" şeklinde kozlara sahip olduğu bir mahkemede iyi tarafın hiçbir şansı kalmıyor ve hakim bu çöpü çöpe atmak konusunda bir efor harcamayı anlamsız buluyor. Mahkemeye sahip olmayanlara gelirsek ne çöpü?


Aslında biraz düşününce böyle bir mekanizma yaygınlaşmaya başladığında sorunların birçoğu kendiliğinden ortadan kayboluyor. İnsanlar kavga düşüncesini aklına getirdiğinde hoşgörü ve saygı çerçevesinde sorunlarını çözebiliyorlar. Çevre ve hava kirliliğinden, hatta şirketlerin insanları nasıl sömürdüğünden yakınmamaya başlıyorlar. Aile içi kavgaların büyük çoğunluğu bir anda ortadan kayboluyor. Eğitimde verimlilik artmaya başlıyor. Toplum olarak kalkınma baş gösteriyor. İnsanlar hakaret ve aşağılamaya dayalı kötü anılar biriktirmemeye ve giderek daha sağlıklı bireyler olmaya başlıyorlar. Okuması bile ne kadar güzel geliyor değil mi? Yaşama geçirmesi de zor gibi gözükse de biraz pratikle imkansız değil aslında. Tek yapmanız gereken şey aklınıza gelen bir düşünceyi harekete dökmeden önce kendinize bunu neden yapmalıyım veya yapmamalıyım diye sormak. Muhtemelen başlarda bu durum sizi oldukça zorlayacak ve davranışlarınızı yavaşlatacaktır ama sizi temin ediyorum dünya üzerindeki herhangi bir işte olduğu gibi bunda da yeterli pratikle ustalaşıp az önce okumasından bile zevk aldığınız şeyleri hayata geçirmek adına bir tuğla bırakabilirsiniz. Hatta tam da bu metni okumayı bitirdiğinizde kendinize bir soru sorarak pratiğe başlayabilirsiniz.


Bu temele bir tuğla bırakmak bana ne getirir ya da benden ne götürür?