Yalın ayak evine koşmak isterken

Özgürlüğüm dediğin hapishanende kayboluyorsun.

Özgürlük zehirli bir meyve küçük bir sepetin içinde.

Biraz hüzün, biraz mutluluk, biraz da camdaki ekmek kırıntısı…

Hepsini yedik afiyetle.


Kütüphane sessizliğinde caddeler,

Islak çizgiler, yanıp sönen ışıklar…

Kaldırım taşlarını evi sanan şarapçı amcalar

Boş lunaparkta gezen bir şair sanki.


Ben kırmızı ışıktım belli ki renk körüsün sen.

Gözlerindeki bulanıklık ise aitsizliğe aitlikten.

Düşe düşe tutundun demir parmaklıklara.

Anıların eviyken o rengarenk resimler,

düştü ve söndü ışıklar.