Sabah uyandım saat yedi buçuk, etraf aydınlanmak üzere. Neden durduk yere o saatte uyandım ben de bilmiyorum. Neyse, acaba salona mı geçsem… aldım battaniyemi geçtim salona, ama evdekiler uyanmasın şimdi kapıyı kapayayım, açayım televizyonu battaniyeye sarılarak çizgi film izleyeyim.

Şimdi yaptığımda neden aynı tadı alamıyorum. Sabahın yedisinde, salonda sessizce çizgi film izlemek neden eskisi gibi değil?

Ne değişti, özlediğim ve istediğim tam olarak bu değil miydi? Belki de sabahın köründe o televizyonu açıp izlemeyi değil;

O zamanı, o zamanki beni özledim. O zamanı yaşamayı özledim. O zaman sanki çizgi filmler daha güzeldi, o sabah hava bir farklı aydınlanmıştı. belki de hayatımın en tatlı uykusunu o sabah uyumuştum. Başka hiçbir sabah uykusu o kadar tatlı olmadı.

Yıllar birbirini kovaladı, her şey değişti. Bütün kolaylıklar elimin altında istesem, bir sabah tek başıma çizgi film izlemekten çok daha fazlasını yapabilirim.

Ama aradığım bu değil, çoğu zanab geleceği değil geçmişi arıyorum. Baktığım her yüzde, gittiğim her yerde. Belki de bu geçmişte takılı kalmalarım yüzünden sürekli hata yapıyorum. Her yeni yüzde geçmişi aramaktan geleceğin hakkını veremiyorum.

Bu yüzden eski şarkılar daha anlamlı geliyor, evet bu şarkıları çevrimiçi dinlemek çok kolay ama pikaplar hep daha cazip. Yeni diziler keşfedebilirim, ama eskileri çok daha samimi.

Aslında sadece zamanı özlüyorum, eskiden izlediğim dizileri değil, o zamanı… Hayatın o zamanki akışını, çay bahçesindeki o oraletin tadını, elimden düşmeyen oyuncaklarımı , o zamanki arkadaşlarımı , kısacası o zamana dair her şeyi.

Ben geçmişte yaşayan birisiyim.

Sürekli olarak bir şeylerin özlemini duyar, baktığım her yüzde geçmişten birilerini ararım. Geçmişte yaşamak isterim, hala eski dizi ve filmleri başa sara sara izlerim.

Oysa geçmiş her zaman iyi şeyler hissetirmiyor, bazen sarsıcı ve garip bir şekilde uyarıyor bizi;

Önüne bakmak

Belirli bir zaman sonra geçmiş sayılacak geleceği güzel hatırlamak için geride bırakabilmeyi başarmak…