Herkesin babası vardı, bizim amcamız vardı.

Benim amcam hamallık işinde çalışıyordu, hamallıktan kazandığı parayı da bize veriyordu.

Her okul çıkışı bizi kırtasiyeye sokar, bazen yiyecek alırdı bazen hiçbir şey almazdı.

Sırf biz okula gidelim diye sabahın erken saatine alarmını kurardı. Ben okuldan tek dönmeye başladığımda biraz geç kalınca camlarda bekliyor, yağmurlarda nasıl eve döneceğimi düşünüyordu.

Amcam bizi çok seviyordu hatta dünyada en çok bizi seviyordu.

Biz ondan çok şey öğrendik; parasızlığı, yalnızlığı, hayatı, sevgiyi, babalığı, anneliği.

Amcam işe gitmeyi sevmezdi ama kendine de iş çıkartırdı, her gün kirlettiği bulaşığı yıkardı, bizi okula götürür getirirdi.

Eğer ki bir gün zengin olursam ona motor alacaktım, o motorları çok seviyordu.

Hatta ev yerine motor alın bana, diyordu. Amcamla kurduğumuz hayaller hep çok güzeldi. Spor yapmasa da yürürdü, sadece yürürdü. Bizim evimizde pazar günleri poğaça günüydü, her pazar börek poğaça yerdik, amcam çok severdi poğaçayı.

Bazı günler okula gitmemek için hasta numarası yapıyordum sırf onun çayını, yumurtasını yemek için. Bize hep nasihat verirdi, hiç ciddiye almazdım.

Amcam telefonunda onu aramayan kişileri hep silerdi, bir gün o kişilerden olurum diye hep korkuyordum.

Bizim daima arkamızda olurdu amcam.

Ona hep sevgiyle sarılırdım, mutlu oluyordu ona sevgiyle sarılınca.

Beni babamdan ancak ölüm ayırırdı, o da ayırdı zaten.