Önünde durduğu basamağın hemen solundaki bodrum penceresinin camı kırıktı. Gözüm ister istemez oraya takıldı. Camın kırığından içerisi net seçilebiliyordu. Bu soğukta camın kırık olmasına aldırış etmeksizin içeride yaşayan, hatta birşeyler için hazırlık yapan birileri vardı. Ben içeriyi izliyordum.

O ise hala karşımda durmuş bana birşeyler anlatıyordu. Uğultu gibi geliyordu, duymak istemiyordum artık konuşmasını. O ne derse dersin, camı kırık bodrum katının içerisini izlemeye devam ettim. Bir şeyler getirip götürme işi sona erdi. Bir tanesi kanepeye oturdu. Karşısında televizyon, bir şeyler açık ama seçilmiyor. Derken, öbürü elinde büyük bir şişe rakı ile odaya girdi.


O beni dürttü. Bir alemden çıkıp öbür aleme girmiş gibi hissettim. Gözümü tekrar onun gözlerine diktim. Hayır, karşımdaki tutkuyla bağlı olduğum kız arkadaşım değil hergele arkadaşım Tarıktı. Neymiş efendim benimle çalarak kendini heba edemezmiş! Tarık bu çevrede kafalayabileceğiniz tek gitarcıydı ve bir o kadar beceriksizdi. Gurbetteki kuzenine binbir yalvarmayla aldırdığı gitarıyla, kendini şehrin müzik piyasasının vazgeçilmezi sanıyordu. Şu an karşımda durup kafamı bellemesinin nedeni ise bir kızın çıkıp "Gel Tarık benim için çal her akşam falanca cafede, canlı müzik yapalım." demesiydi. Gitarı ortam düşürmek için taşıyan birisi sizce hangimizi tercih eder? Doğru tahmin...


Aslında Tarık'a ihtiyacım yoktu. Ben de bir şeyler tıngırdatabilirdim ama iyi bir gitara ihtiyacım vardı. Ve ben en son paramı belki tutar umuduyla Göztepe'ye basmıştım ama Göztepe küme düşmemeye oynuyordu. İşte böyle rezil bir haldeydim ve Tarık'ın vurup kırmamak için kendimi zor tuttuğum çenesini dinliyordum. Dinlemiyordum daha doğrusu, camı kırık pencereyi izliyordum. Tabii Tarık kendini dinlemedigimi fark ettiği için hışımla apartman kapısını çarpıp merdivenleri çıkmaya başladı.

Ardından girdim, arkasından geliyorum sanıp "Nereye geliyorsun oğlum?" dedi.Tarık'ın kendini olduğundan daha önemli zannetmesi beni iyice çileden çıkarmıştı "Siktir lan!" deyip merdivenden aşağı indim.


Rutubetten küf bağlamış tahta kapıyı çaldım. Donuk suratlı, heybetli bıyıklı bir herif kapıyı çaldı. "Rakı içmeye geldim." dedim. İçeri buyur etti. Az önce dışarıdan izlediğim odaya girdiğimde televizyonda haber kanalı açıktı. Semadirek açıklarında balıkçı teknesi batmış. Ölü sayısı net değilmiş. Odada ağzındaki lokmayı çiğnemekte olan pek zayıf bir eleman kalkıp ne dediği çok anlaşılmaz bir şekilde "Hoşgeldin abi" diye elimi sıktı, kafa tokuştuk. Taburelerden birini çekip oturdum. Kapıyı açan eleman odaya girdi. Elinde çay bardağı ve çatal vardı. Bardağı masaya koydu. Bir rakı açıp doldurdu. "Buyur birader." dedi. "Beraber olsun kardeşim, sağlığınıza..." dedim. "Sağlığına abi..." dediler. Heladan çıktığı her halinden belli olan saçları dağınık, elleri sırıl sıklam bir eleman içeri girdi. Beni görünce affalayıp durdu, bir süre baktı. Çıkaramayınca bozuntuya vermemek için "Hoşgeldin kardeş." dedi.


Ve kendimi 6. bardağı dikerken buldum. TRT müzik açıktı ve Mustafa Keser çalıyordu. İçiyor bardak tokusuyor guluyoruduk sanki uzun vakittir görüşmeyen ahbaplar gibi hoş vakit geçiriyor muhabbetin dibine vuruyorduk. Bir ara beraber şarkı bile söyledik.

Ağzı boş durmayan zayıf adam "hadi abi göster" dedi. Elleri ıslak adam büyük bir gururla ayağa kalktı, o an korkmadım değil, sonra arkasında duran televizyon sehpasindaki çürük çekmeceden beze sarılı birşey çıkardı. Bezi çözdü. Uzun süre ne olduğunu anlayamadım. "O ne abi ver de bakayım" dedim. Uzatırken az daha dusuruyordum odadaki herkes birden korkuyla ayağa kalktı. "Dur be oğlum dusureceksin bırak bende kalsın" dedi elleri ıslak adam. Rakının etkisiyle elleri ıslak adamın elindeki şeyi küçük bir Artemis heykeli sandım. Sonra bir daha baktım. Ulan bu harbiden Artemis heykeli hemde Efestekinin aynısı. Ne iş diye düşünmeye başladım. Epey şaşkın gözüküyor olacağım ki odadakiler birbirine kas göz yapıp beni gösteriyorlardı. Bozuntuya vermedim "bu ne abi?" dedim, "heykel tabi abim" dedi. "Evin altını mı kazıyorsunuz abi yatır felan mı var?" dedim herifler iyice gülmeye başladı. "Yok be oğlum" dedi kapıyı açan. Elleri ıslak adam da "kazıdan bulduk kazıdan" diye devam etti. "Ne kazısı?" dedim. Ağzı boş durmayan arkadaş "Panaztepe" dedi. Diğer ikisi söylememesi gereken birşeyi söylemiş gibi sert sert o arkadaşa baktılar. Arkadaşta kısa süre de olsa çiğnemeyi bıraktı. Yemezse ölür sanıyordum ölmedi şaşırdım.

"Panaztepe sit alanı değil mi?" dedim. "Sen nereden biliyon orayı?" diye şaşırdılar. Bir arkeofiliye çattiklarinin farkında değillerdi. Bir aylık maaşımın hepsini, son birkaç kuruş hariç onları Göztepe kuponunda kaybettim, bu kitaplara bastığımı bilseler herhalde kafayı yerlerdi. Hep bu bilgileri satacak anı beklemiştim ama o anın böyle bir ortam olacağı aklıma gelmezdi. Yine de başlangıç için güzel bir arena şimdi şov zamanı. Böbürlenerek "evet hatta bir zamanlar liman kentiymiş" dedim. "Deniz ta oralardaymışta nehirler denizi doldurmuş". Kapıyı açan "sen nereden biliyorsun ki Seyrekte felan mı yaşıyordun?" dedi. "Köylülerin bile haberi yok anasını sattığımın yerinden ondan soruyorum" dedi. "Üzümü ye bağını sorma abi" dedim. Benim Panaztepe hakkındaki engin bilgim adamları gazete serili masanın tam ortasında duran Artemis heykelinden daha çok şaşırmıştı. Mehdi gelmiş gibi bakıyorlardı. Elleri ıslak adam tam heycanla birşey söyleyecekken duraksayıp ağzı boş durmayan adama beni kastederek "adı neydi arkadaşın" dedi ağzı dolu adamda, konuşamayacak kadar doluydu ağzı, ben ne bileyim der gibi bir hareket yaptı. Kapıyı açan da "abi senin misafirin değil mi arkadaş?" diye sordu elleri ıslağa. "Ne misafiri be birader" dedi o da. Ortamda kimsenin beni tanımadığı ayukka çıkmıştı. Şimdi tekmil gözler üstümdeydi. "Abi orasını boşverin bende zaten sizi tanımıyorum" dedim. "Ulan madem tanımıyorsun burda ne işin var" dediler. Artemis heykelinin hikayesini merak ediyordum durumu kotarmam gerekti. "Yanlışlıkla Tarığın diye sizin eve gelmişim siz de içeri buyur edince kabalık etmek istemedim buyurdum abi" dedim. "Ne Tarığı şu gitarcı top mu?" diye sordular evet o dedim. "Hay onun çaldığı gitarın içine şıçayım akşama kadar aynı boku çalıyor kafa belliyor" dedi birisi. Ötekide "amma fena karı ortamı var ha onda" dedi. Biraz pislerdi ama haklilardı. Tarıktan nefret eden bir başkalarıyla daha karşılaşmış olmanın sevinci içerisindeydim. "Al benden de o kadar" dedim. Hatta iyice cozutup Tarığın taklitini yapıyordum onlar da yarıla yarıla gülüyordu ki gazete serili masanın üzerinde 2 rakı kadehi büyüklüğünde boylu boyunca yatan antik güzeli görmemle tekrar aklım başıma geldi.

"Ee siz onu bunu boşverin bu heykel ne iş" diye sordum. Elleri ıslak adam birden ciddileşti olayı kapatmaya çalışır gibi davrandı. Kapıyı açan adam da olan oldu artık der gibi bir bakış attı. Bende anlatın yoksa polise öterim dercesine bir bakış attım. Iyi kötü çirkin filminden fırlamış bir sahneydi adeta. Kapıyı açan adam "hakkımızı aldık kardeş" dedi. "Akşama kadar ebemiz ağlıyor güneşin altında kazan biziz birşey çıktığında alıp yolunu bulan kim hoca,arkeolog yani. E be anasını satayım bende bunu bulunca bu da benim hakkım dedim attım cebe." Ağzı dolu olan adam "Sen biliyon mu kaç para eder bu heykel?" diye sordu. "Çok para" dedim. "Ne kadar çok" dedi. Kapıyı açan lafa girdi "ne heykeli ki bu?". "Abi" dedim "bakın bu tanrıça heykeli bereket demek. Bu heykel bize de bereket getirir eğer siz satmayı kafaya koyduysanız" dedim. Elleri ıslak olan "yok abisi yok biz satmayacağız" dedi. Diğerleri de tip tip ona baktılar. "Bakma ona var mi senin bildiğin tanıdığın?" dediler. "Sizce" diye ukala bir cevap verdim. Elleri ıslak "olmaz abi" dedi "nerden güvencez buna?" Kapıyı açan "bizde seninle gelelim" dedi. "Vizeniz var mi?"dedim. "Ne vizesi" diye sordular. "Ne vizesi olacak Schengen vizesi?"

"Ne halta yarar bu Schengen?" dedi birisi. "Türkiyede bunu okutabileceginizi sanıyorsanız hayal görüyorsunuzdur. Şuan herkes Panazteledeki eksik parçadan haberdardır sisteme düşmüştür." dedim.

"Hadi lan oradan kim nereden bilecek topraktan ne çıkacağını sende bizi iyice cahil sandın", "koca arkeolog ne aradığını bilmeden rastgele mi kazıyor sanıyorsun? Hem bu Artemis bildiğin Anadolu Artemisi bunun Roma versiyonları felan daha farklı sen bunu kime gösterirsen göster Türkiyeden çıktığı anlaşılır. İhbar ederler seni. İhbardan kazanacağı para heykelinkinden daha fazla senin bunlardan haberin var mı? Yok. Altı üstü taş parçası satamadıktan sonra evinize biblo niyetine koyarsınız" dedim. Keşke hep böyle afilli konuşabilseydim dedim sonra kendi kendime. "Senin kafanda ne var?" diye sordular. "Samothraki'de bir tanıdığım var oraya götüreceğim heykeli sonra euro ile döneceğim." "Hani heykel aranıyordu gümrükten nasıl geçeceksin?" dedi ha bire tıkınan eleman. "Akıllım herkesin valizini mi arıyorlar? Metal mi bu heykel nereden anlaşılacak çantanın içinde." Kapıyı açan

"Sende Schengen var mı?" diye sordu. "Ne konuşuyoruz sabahtan beri?" diye cevap verdim. Gerçekte ne Schengen vizem ne Samothraki'de bir tanıdığım vardı. Ada fikri aklıma ortama girerken açık olan haberden gelivermişti. Afilli olsun diye adanın Türkçe ismini kullanmadım. "Biz güvence isteriz." "Nasıl bir güvence?" , "Bize rakı alacaksın bak rakıyı bitirdin" , "Ben mi bitirdim abi Allah aşkına hepimiz 6 kadeh kaldirmadık mı?" , "Ulan biz bitmesin diye gözyaşı içiyoruz sen sabahtır keşan dublesi atıyorsun az daha zorlaşan kadehi sek doldurup içeceksin" Ne yapıyordum ben kaz gelecek yerden tavuk esirgiyordum. Güvence konusunu 1 şişe rakıyla kapatmış olmak fırsatını kaçırmamam gerekti. Allahtan herifler zil zurna sarhoştu ki adam akıllı birşey istememişlerdi. Hemen toparladım "Ne anlatıyorsunuz abi siz döndük köşeyi döndük bırakın artık duble hesabı yapmayı fakir mısınız abi siz. Cebinde euro ile gezen adam duble mi sayar? Ben şimdi bir koşu gidip masaya bir de değil iki büyük çağırıyorum siz ben gelene kadar değil keşan ipsala dublesi götürüyorsunuz. Anlaştık mı?" , "Hay yaşa." , "Dönüncede bir klarnetle darbuka çağırırız mahallede çala oynaya gezeriz. Saç paralı saç saç yaa nasıl?" , "Off Allah be" Öyle gaza gelmiştim ki bir an geri döneceğime ben dahi inanmıştım. Daha da kaptırmadan bir koşu rakıyı alıp geldim. Rakıyı sardığım gazeteyi aldım nerede bizim güzellik burada sar abi gazeteye. "Dikkat et ha kırma" , "gözüm gibi bakmazsam şerefsizim hadi abilerime afiyet bal şeker olsun bana müsade"

Ne heykeli yurtdışında okutabilecek kudretim ne bir tanıdığım nede durduk yere sicil bozup mapusta çürümeye niyetim vardı. Müzenin vereceği ikramiye sağlam bir gitar almaya ve Tarıkktan kurtulmaya yeter de artardı. Cebimdeki son 10 lirayıda İzmirim karta yükleyip kendimi müzenin önünde buldum.

"Selamün aleyküm" , "Ve aleyküm selam."Hocam yetkili biri var mıydı?" , "Konu nedir ben yardımcı olayım" dedi güvenlik. "Sizde olursunuz yardımcı da yok mu bir arkeolog felan değerli şeyler var bende o hesaptan." , "Çağırayım". Arkeoloğu beklerken kıl güvenlik tip tip bana bakıyordu. Bir zaman sonra bir kadın geldi. "Buyrun ben müzenin arkeologuyum." Artemisi arkeologa uzatırken "Hoca hanım bakın bende şöyle bir güzellik var." dedim. Arkeolog eline aldı gözlüğünü taktı bir yakından bir uzaktan evire çevire baktı sonra "Efes Artemisi bu nereden buldunuz?" , "evden." "Ev?" , "Ev yani şey bahçeyi kazarken kazmanin ucuna birşey değdi elimle bir kazdım bu kadıncağız heykeli çıkıverdi işte." , "Ev nerdeydi?" , "Eşrefpaşa." Kadın bir müddet bana bön bön baktıktan sonra "tamam" dedi. "Biz bunu envantere dahil ederiz. Allah razı olsun" , "Allah sizden de razı olsun" , "Sizin gibi duyarlı vatandaşlar da olmasa. Teşekkür ederim müzem adına" , " Olur mu ben teşekkürederim siz de o kadar çalışıyorsunuz. Kolay mı o kadar okul oku diyar diyar gez kazma kürek salla el arabası çek." , "Evet."

Müzenin kapısında öylece durup bakışmaya başladık. "Ee hani şey?" , "Ney?" , "O kadar bulduk getirdik." , "Evet bitti işlem başka işlem kalmadı." Bön bön bakismaya devam ediyorduk. "Ikramiyeyi ne zaman alıyoruz", "Neyin ikramiyesi?" , "Yani bizimde o kadar mesaimiz oldu kazdık çıkardık getirdik." , "Para mı istiyorsunuz ben yanlış mı anladım?" , "Hani biz arazimizde birşey bulunca devlet onun degerince bize para veriyor ya onu kastediyorum. Fazlasını değil yani hakkım olan" , "Heykelin ikramiyesi felan olmaz beyfendi o dediğiniz altın bulunca olur. Maddi bir değeri yok bu heykelin." "Nasıl yok? Madem yok niye ağlayıp duruyorsunuz Almanyaya çaldığı Pergoman Altarını geri versin diye?" , "Aynı şey mi sizce? Lütfen uzatıyorsunuz şuanda." , "Hiç mi yok." , "Yok" Arkeolog heykelle beraber içeri girip kayboldu. Arkasından gidip ver o zaman heykelimi demeye hamle yapmıştım ki kıl güvenlik niyetimi anlayıp beni Allahın razı olduğu duyarlı bir vatandaş olarak beş parasız vaziyette kapı dışarı etti.


"Elif bana biraz para verir misin." , "Yine yatar yatmaz yedin demi bütün krediyi." , "Ya elif" , "Kusura bakma olmaz benimde ihtiyaclarim var." , "Elif deplasmana gideceğiz aç mı kalayım deplasmanda?" , "Sana birşey diyeceğim Göztepeye verdiğin ilginin onda birini bana vermiş olsaydın şuan böyle olmazdık biliyorsun değil mi?" Bir lahza sükût. "Al ne kadar lazım?" , "Ver işte biraz." , "Hayır anlamıyorum gidip orada maçı izlemesen ne olacak? Futbolcular Burak bizi izlemeye gelmemiş diyip surat mı asacaklar ne olacak yani?" , "Manevi destek önemli Elif" , "Eve bırak beni madem. Haftasonu da kahvaltıya gel babamda evde. Sorup duruyor seni." , "Ne yaptı baban sattı mı kuşları?" , "Ölürde satmaz. Senin Göztepe onun kuşlar."

Elifi evine bıraktım. Ondan aldığım parayı da Göztepeye bastım. Kalan paraya akşam maçı kahvede izlerken piizlenmek için merdivenaltı vodka çözdüm. Soğuk bir duş alıp maç saatine kadar iyi bir uyudum. Rüyamda Artemisi gördüm benimle maçı izlemeye gelmişti.