İstanbul öyle dardır ki bir çıkmaz sokağa benzer. Güneş gözükmez betonarme binalarından. Bundandır ki yeni bir şehre taşınmaya ihtiyacım var. Bu kadar varoluş sancısı yeter, şimdi yok olmam lazım. Pılımı pırtımı topladım, bavula koydum. Eksik kalan öznelerim burada kalsın. Ben yeni tümceler bulmaya gidiyorum. Çıktım evden huzursuzca. Huzursuzluğun sebebini bulana aşk olsun. Bir bakkala uğradım. "Cebimdeki son parayla sigara aldım." edebiyatına girmeyeceğim. Cebinizdeki son parayla sigara alamazsınız. Ama ben aldım, cebimde de para var. 


Otogarda otobüs beni bekler. Ben yeni bir sayfa açmanın zorluğunu düşünürüm. Anam babam sağ, ben sol, ayrıyım onlardan. Hayırsız evladın tekiyim. Hiç sevmedim onları, hiçbir arkadaşımı da sevmedim. Ben hiçbir kadını da sevmedim. Olmadılar çünkü, olsalardı severdim. Birilerini sevmeye ihtiyacım var. Sevmezsem başımın gölgesi büyür, kalbime gölge düşer, kurtulmam bu karanlıktan.


Yetiştim otobüse. Oturdum on iki numaralı koltuğuma. Burada bile tekim. Muavin geldi yanıma:

— Salih Bey?

— Benim.


Ne kadar olmuş ismimi duymayalı. Sahi Salih kim? Nereye gidiyorum acaba? Sisler bulvarını aşıp, han duvarlarını geçip huzura mı kavuşacağım? Sanmıyorum ki öyle olsun. Yol boyunca akşamın karanlığını seyrediyorum. Muavin geliyor tekrardan. Diğer yolcuları rahatsız etmemek için kısık sesle soruyor:

— Bir isteğiniz var mı? 

— Var, biraz huzur istiyorum.