dönüyorum 

düğümlerce sabahı uyandırıyorum ardımda 

uyuyan, örtük taşlara tozlarımdan

peşinde paryayı dolaştıran yersizliğe ahımdan paylar bırakıyorum


parçalarıma siniyor kopardıklarımın kırdıkça çoğalmayı andıran kokusu 

ekmeğim ufalandıkça büyüyen taşa çalıyor

yutulsa, sindirilmesin gibi büyüyen 

tükürülse kimseler görmesin

kokuların ait oldukları yerlerde duyulmadıkça sızlattığı ve titrettiği direklere tersleniyorum

yakınlarımda boy veren uzaklığa bir şehir alçalıyor

bir şehir ki sanki sopası sırtımda kırılmış 

sırtım öyle morsuz, öyle renksiz kalıyor

kimse bakmasın gibi sessiz 

hâlâ umar gibi apaçık, ulu orta 


şehir alçaldıkça sehere benziyor

gün kıvrımlarında boğumlandıkça 

sitemle derlenen bahçesinde ahlanıyor

günahın ortağıyla farklı yazılan defterlere

sırrın paydaşından ağır kılındığı saatleri

soruyor, tüm yanıtlar korkudan da keskinken

anlıyor ölüm farksız taşıyamamaktan

yalnızca koparılırken dokunulmayı bilen 

yakaya iliştirilmekten imtina edilmiş 

bir çiçek susuyor sorusunda

kırıntısında sevmeler ayıkladığı yerde

örtülmekten sakınılan yerlerini döküyor seher


uzaklaşıyorum

bazen seherin yakınıma aydığı oluyor 

adres sorulacak yer değilim yine de

yokluyorum, yok oluyorum

bilmiyorum 

yakamda dökülmenin kaygısı var 

hem tarifi mümkünlüğün serin kımıltıları da tükendi 

bilmiyorum diyebilirim çok doluyken

hem gidebilirim 


bu gitmek değilse de 

yürüdüm, bu hâlâ gerçek 

ve ağlamalar sakladım yolumun kıraçlığında

bilinmesin diye göz kaçırmalar toprağından

uzağında kalmalar yoğurduğum şehre durdum

sığabilsem sıyrılmazdım

örtsün bunu

örtsün gömüsüzüm

örtsün kalmıyorum

keskin bir taş ağrısıyla nasıl yürünür sormuyorum


köşelerini dişliyorum her durağın

batıp çıkmayan sivriliklerini yok edene dek

çünkü biraz atlamaklı bakan her durak ruhuyla gömüldü 

gömüldü hiçbir alın kalmadı, hiçbir köşe 

üç kere sesimi, üç kere yüzümü süreceğim

kalmadı

"ben dışarıyı pakladım

sen de içimi dök"

gibi çocukluk duası 


parça ve yankı 

burdan nasıl geçilir dedikçe yığılan esrar 

ve kırık bir renk artık şehrin alçaklığı

bundan böyle paydaşım her dağ 

iki farklı rüyayı aynı yerinden yakalayan

iç ağrısı kadar

ne kaldı

ne kaldı dedikçe dargın bakanlar kuytuya 

renkli kartonlarda renksiz uykuya dalanlar 

duraklarda hiç durmayanlar gördüm


gördüğüm her köşebaşında

intihar fotoğrafları yakaladım

dönüyorum

hiçbir dalda asılmam artık



fotoğraf: semi