Konu bilindik aslında. Evlilik ya da evlilik olmasa bile aynı evin içerisinde senelerce yaşamak ya da yaşayabilmek ne kadar insan yapısına uygun ve mümkün? İlişkiler arasındaki çatışmanın temel sebebi bu gibi geliyor bana. Diğer saydığımız sebepler bu uygun ya da mümkün olmama durumunun sonuçları gibi duruyor.

Olaya bu pencereden bakarsak bir insanın diğerini değiştirmeye çalışması, kendi kafasındaki forma sokması, bu değişimler ve dönüşümler olmadığı zaman da beklentilerin oluşması aslında çokta şaşılacak bir sonuç değil. Peki kendimize şu soruyu sorsak ya da hayal etsek ortaya nasıl bir ilişki çıkardı; "kendi kişiliğimize müdahale edilmesine izin vermeden ve karşıdaki kişiliğe müdahale etmeden oluşan bir ilişki neye benzer?" Ben size kendi hayalimi anlatmaya çalışacağım; Küçüklüğümden beri kendimi bildim bileli başka insanlarla bir şeyler yapmak, paylaşmak hoşuma gider. Kimin gitmez ki? Ama sanırım bu paylaşımın içeriği önemli. İlgimi çekecek konularla ilgili konuşabildiğim, farklı fikirlere sahip ve en önemlisi sabit fikirli olmadan sabırla dinleyebilen kişilerle bir paylaşım bahsettiğim. Bazı insanlar vardır ya siz konuşurken gözünüzün içine bakar "hadii çabuk bitir de ben de fikirlerimi söyleyeyim." anlarsın ki aslında kafası senin anlattığında değil, dinlediğinden de değil, kendini ispat etme ya da içini dökme operasyonu gerçekleştereceği için aslında tüm bekleyişi. İşte kastettiğim tam da böyle olmayan paylaşımlar. 1.madde oluştu: paylaşım. Yalnız ilişkilerden bahsettiğimiz için şunu da eklemeliyim ki her paylaşımın yeri, zamanı ve miktarı önemli. Ne boğacak kadar, ne de susuz bırakacak kadar. Tatlı tatlı, ince ince. Bu madde kafada temizlendiyse geçiyorum diğerine.

Büyüme şeklim ya da gerek aile içinde, çevremden aldığım kültürle kadına olan bakış açım oluştu. Şimdi bu ne demek? Sizi büyüten annenin ya da babanın faktörü burada o kadar önemli ki. Şu satırdan sonra genelleme yaparak konuşabileceğimi düşünüyorum canım kadınlar. Toplumumuzda örselenen tarafta olduğumuz için bilincimizin oluşma sürecinde farkındalığı olan her kadın gardını alarak büyüyor. Bu ne demek? Gardını alma şekli kişiden kişiye değişiyor o yüzden şöyle açıklamaya çalışacağım: Mesela bazı kadınlar karşı cinse güvenemiyor (beni sevdiğini söylüyorsa kesin sevişmek istediği içindir gibi) bazı kadınlar sohbette en ufak kelimeyi cımbızla seçip karşı tarafa geri püskürtüyor (ne demek kadınlar daha narin, hiçte öyle bir durum yok gibi) bazı kadınlar alıngan olabiliyor (çantamı taşıyamıyor muyum ben? ne alaka? gibi) bazı kadınların ise kadın hakları gibi konularda aşırı hassas davranıp öfkelendiğini (ne demek akşam 11 den sonra gelemem? sana mı soracağım? gibi) gözlemliyorum. Tabi ki bu verdiğim örnekler spesifik ve subjektif. 5n 1k değiştiğinde her şey değişir. Onlara takılmayın şimdilik. Derdim şu sonuç olarak yukarıda da yazdım ya gardımızı alarak büyüyoruz diye. Hah işte tam da bunları demek istedim. Eğer öyle olmasaydı bu tepkilerde universal olurdu değil mi? Kompleks bi yapıdan ziyade basit bir yapıya sahip olurdu. Peki bu ilişkilere nasıl yansıyor ve nasıl olacak kısmına gelindiğinde ise... işte orada su bulanıklaşıyor. Çünkü toplumumuzda kadın olarak büyümenin bedeli elinde bir kalkan, başında bir miğfer olması demek. Bu sosyal kimlik yapısı kadının maalesef karşı cinsle olan tüm ilişkilerine yansıyor. Sadece duygusal değil iş, aile, arkadaş ilişkilerinde de durum farklı değil. Bu yüzdendir ki 2.maddeyi halletmek daha meşakatli. Benim kendi açımdan uyguladığım davranış biçimleri genelde şunlar oluyor. Kadın hakları gibi genel bir konuda ciddi ciddi tartışıyorum. Kırmızı çizgim diyebilirim. Ve karşı tarafında benim bu psikolojik ya da sosyolojik durumumu anlayıp ona göre tepkisini geliştirmesini umuyorum. Tam tersi bi tepki gördüysem sohbeti bitiriyorum ve bir süre kendi içime kapanıp o kişiyle iletişim kurmuyorum. Tekrar konuşmaya başladığımda ise "sen beni tanıyorsun, sırf kışkırtmak için mi öyle konuşuyorsun... alttan alıp geçsen ne kaybedeceksin?" gibi gayet evin teyzesi kıvamında öğüt veriyorum :)) çünkü karşı cins bu. Anlamaz... istese de anlayamaz. Diğer günlük olaylarda ise güvenmek gibi, alınganlık gibi... zaman veriyorum, sabrediyorum. Mesela beni sevdiği için mi vakit geçiriyor yoksa benden faydalanmak için mi? Bir süre sonra sizler de biliyorsunuz ki bu anlaşılıyor. Ama bu konuda da şunu atlamamak lazım biyolojik yapılarımız farklı. O yüzden faydalanmaktan kastım aslında sadece sevişmek değil. Karşılıklı istek olduktan sonra zaten sevişmek neden faydalanmak olsun ki. Ama burada anahtar kelime karşılıklı oluyor işte. Şunu yapayım karşılığında bunu yapsın. Böyle davranayım ki o da bana böyle gelsin gibi şeyler değil. Erkekler bu tarz mevzularda zaten daha simple düşünen organizmalar olduğu için kısa sürede bile anlaşılıyor aslında, neyi neden ne niyetle yaptıkları.

Bu maddeyi de iyi kötü hallettiğimize göre şimdi sonuncu ve en büyük problem olan ikililiğe geleceğim. Neymiş bu ikililik (dualizm); Dünya üzerinde birçok kavramda mevcut aslında kendileri. İyi-kötü, güzel-çirkin, değerli-değersiz vb. Felsefi kavramlardan biri. Bazı görüşler doğada dualizmin olması gerektiğini sıkı sıkıya savunurken bazıları da gereksiniminin yerine göre değişeceğini savunuyor. Neyse konumuza şöyle bağlayayım. "Yalnız kalmak istiyorum ama o kadar değil, dışarı çıkmak istiyorum ama her zaman seninle değil, uyumak istiyorum ama her zaman seninle değil...." örnekler çoğaltılabilir. Tabi ki her bireyin kendine ait alanı, zamanı olmalı dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama iş ilişkilere gelince pratikte her zaman öyle olamıyor. "Şu an ben kitap okuyorum ama onu yalnız mı bıraktım acaba? Hadi biraz da onunla tv izleyeyim." gibi masum düşüncelerle kendinizden ödün vermeye başlıyorsunuz. Normalde dışarda belki de çok kafa dengi bi arkadaşınızla kafa dağıtacak iken "napalım? bu akşam planın var mı?" sorusunun karşısında eziliyorsunuz. Bu kısmı çok uzatmadan lafı şuraya getireceğim. Bu ödün vermeler yalnız kalamamayı ve kendin olamamayı beraberinde getiriyor. Kalsan da o yalnızlık içine sinmiyor zaten. Hele ki ilişkide ortak yönlerin ve kişilik özelliklerinin ortak paydası azsa ölme eşeğim ölme. "Şimdi tüm bunlar aslında ilişkiyi inşa etme kısmına girmiyor mu?" diye sorabilirsin. Tabi ki öyle. İlişkilerde çocuk gibi yetiştirmen gerekiyor, temelini atman gerekiyor. Ama bunu yaparken maalesef biz (hemcinslerim) bir süreliğine de olsa kendi kişiliklerimizi arka plana aldığımız için, önüne geçilemez beklentiler silsilesinden oluşan bir ilişki yumağı ile yüz yüze kalıyoruz. Bu sefer olay tersine dönüyor "benimle vakit geçirmiyorsun... birlikte tv izlemek ya da sinemaya gitmek vakit geçirmek değil" diyen bir insana dönüşüyorsun. E hani hepimiz birbirimizi olduğu gibi kabullenecektik. Aslında diğer sıkıntı da şurada. Bi taraf gelişip, dönüşüyorsa ve diğer taraf hep aynı kalıyorsa bu sefer de "sen benim tanıdığım kişi değilsin" ya da diğer haksız suçlama "izlediğin, dinlediğin, Instagram'da gördüğün ilişkilerin etkisinde kalıyorsun" cümleleri. Oysa ki her iki tarafın birlikte gelişip, dönüşmesi daha keyifli olmaz mıydı? Off ya gerçekten bunlara mı takıyorsun? diyebilir bir kısmınız. Ama ilişkiler dönüp dolaşıp aynı kısırlığa vardığında insan ister istemez neyi yanlış yapıyorum ki diyor. Hatta bu aralar ilişkiler üzerine farklı teoriler geliştirip, hayal kuruyorum. Mesela çok iyi dostlardan oluşan bir grup insan. Arada sana geliyorlar ya da sen gidiyorsun. Birlikte paylaşımlarınız oluyor. Cinsel ihtiyacı gidermek bunların arasında en basiti kalıyor zaten.

Karşı cinsin bir anlamadığı da bu. Arkadaş anlayın artık, hiçbir kadın sizin kadar belden aşağısıyla düşünmüyor ve hiçbirimiz sizin istediğiniz sıklıkta sevişmeyi istemiyoruz (istisnalar... çıkın dışarı:) ergenliğini porno izleyerek geliştirmeye çalışan bir nesil de böyle oluyor maalesef. İnanın birçok kadın seks olmadan da "e napalım yani ölelim mi?" der. Ama sizin iktidarınız aşağılarda olduğu için bizde de durum öyle olsun istiyorsunuz. Bizim için sevişmek pastanın tepesindeki vişne gibi. Pasta koca bir ilişki. Güzel ve tadı güzel, keyifli kısmı. Vişne ise tamamlayıcısı. Hani pastanın üzerinde olmasa "olsa güzel olurdu he" dediğin bi şe. Çiğnediğinde de hoşuna gider. Bazılarımız her ne kadar "plastik meyve gibi" dese de yer :) Bu şaka da "ben prezervatif sevmiyorum" diyen erkeklere gelsin :)) kalın sağlıcakla