Bir kadın geçiyor sokaktan. Sokak ıslak. Çamurlu. Kadın uzunca boylu, etine dolgun, koca memeli, geniş kalçalı. Puantiyeli, dizinin hemen üstünde biten bir etek giymiş. Adım attıkça savrulan, beyaz bacaklarını iyice ortaya çıkaran bir etek. Üstünde yarım kollu siyah bir bluz, derin bir göğüs dekoltesi. Ayaklarında siyah, mantar topuklu bir ayakkabı. Dibi gelmiş, beline kadar uzanan sarı saçlar. Sağ elinde sıkıca kavranmış, dört beş yaşlarında, kareli şortlu, sarı tişörtlü üç numara saçlı bir oğlan çocuğu eli. Diğer elindeyse bir telefon. Yüksek sesle, hararetli hararetli, aralarda kahkahalar ata ata ve kimi zaman da bir sır verircesine sesini alçaltarak konuşuyor kadın.


Ne anlatıyor peki?


Belki iş arkadaşlarından duyduğu dedikoduları anlatıyordur. Patronun batmak üzere olduğunu, karısının ortağıyla yattığını ya da buna benzer şeyler olabilir. Belki de birkaç saat önce mercimek köftesi yiyip, bir yandan da demli çayını höpürdetirken dinlediği dedikoduları anlatıyordur. “Memleket” dediği bir kasabada yaşanan bir olay meze edilmiştir sofralarında da onu anlatıyordur. Büyük bir kavga çıkmıştır belki bu memleket denilen kasabada ya da bir cinayet işlenmiştir. Bir adam karısını aldatmıştır belki de ya da bir kadın kocasını aldatmış da olabilir. Onu anlatıyordur.

Adam ilçedeki pavyona alışmış ve oradaki uzun boylu, gece karası saçlı; minicik etekler ve uzun deri çizmeler giyen; otuzunda var yok, büyük dudaklı bir kadına gönlünü kaptırmıştır belki ve karısını terk etmiştir bu kadın için. Ancak bu adam ve kadın arasındaki aşk, basit kuytu köşe sevişmelerinden taşıp bir aile kurmaya gelince sönüvermiştir. Adam kadının gerçek adını içselleştirememiştir bir türlü. Pavyondayken kendine “Rüya” diyen ve kendisini geceler boyu bir masaldan başka bir masala sürükleyen bu kadına bir kez olsun gerçek adıyla seslenememiştir. Kadınsa kıt kanaat geçinilen, kimi geceler aç yatılan bir hayata ayak uyduramamıştır. Kavgalar başlamıştır çok geçmeden. Kadın pavyona, orasını burasını mıncırmak için fırsat kollayan çürük dişli, pis nefesli heriflerin arasına geri dönmüştür. Adam eski karısına dönmek istese de hasret kalmıştır huzurlu bir yuvaya. Belki de Bakkal Hayri’nin karısı Nilgün, Manav Salih ile patates soğan çuvallarının üstünde; çilek ve kiraz kokularının arasında aldatmıştır kocasını.


Neden yapmıştır böyle bir şeyi?


Belki daha genç kızlığından beri fingirdek, kanında orospuluk olan; oynak tavırları, erkeklerin yüreklerini hoplatan aşüftelikleri, herkese “gel gel” yapan imalı sözleri, göz süzüşleriyle bilinen bir kadındır Nilgün. Belki de sadece, âşık olmuştur Salih’e. Kocası Hayri’nin ona çektirdiklerinden usanmış, yorulmuş, bıkmış ve Salih’te bulmuştur gerçek huzuru. Salih ona “kaçalım” dediğinde bir an olsun düşünmemiştir. Yeni ve mutlu bir hayatın hayaliyle uyuya kalmıştır geceleri.

İyi de Hayri ne yapmış olabilir ki Nilgün’e? Ne yapmış olabilir de Nilgün onu aldatmış, ondan kaçmak istemiş olsun? Elimde örgü şişleri, karnımdaki kızıma patik örerken; sokakta çocuğuyla yürüyen kadına bakıp bunu düşlüyorum. Hem Nilgün’ü, hem Salih’i, hem de Hayri’yi.


Hayri’ye diyorum, suç atmak ne kadar doğru? Belki hiçbir suçu günahı yoktur Hayri’nin. Mülayim, içine kapanık, ağzını bıçak açmayan bir adamdır aslında. Evine de karısına da bağlıdır. Safçadır biraz. Nilgün’e pek ilgi göstermiyordur; oturup iki lafın belini kırmıyor, dertlerine değil derman olmak farkına bile varmıyor ve televizyonun karşısında boynu önüne düşe düşe pinekliyordur. Saat gece yarısını geçip ışıklar kapandığında ve odalarına çekildiklerinde de bu ilgisizliği devam ediyordur belki. Nilgün’ün ona sokulduğu gecelerde bile sırtını dönüp yatıyordur. Onu koynuna aldığı nadir gecelerde de karısının gözlerine bakmadan, tek kelime etmeden işini görüp tekrar dönüyordur sırtını. Ne dudaklarını öpüyordur karısının ne boynunu ne de sertleşip dikleşen meme uçlarını. Belki sadece bu yüzden Hayri’nin yumuşak, şehvetten uzak ve narin ellerinden kurtulup Salih’in nasırlı ve sert ellerine sarılıp ona bırakmıştır kendini Nilgün.


Ya böyle değilse olayın iç yüzü?


Belki de en büyük günahkarlardandır Hayri. Rutubet kokan bakkal dükkanındaki eski tezgâhın arkasında sabahın köründen gece yaralarına kadar demleniyor, kör kütük dükkânı kapattıktan sonra evine dönmek yerine şehir yolundaki küçük sanayinin en uç noktasındaki kerhanenin yolunu tutuyor ve her biriyle belki yüz kez yattığı yaşı geçmiş, etleri sarkıp kırışmış fahişelerden birinin koynuna giriyordur. Üstünde bu geçkin fahişelerin ter kokularıyla eve döndüğünde ise hiç sebepsiz girişiyordur Nilgün’e. Tekme. Tokat. Nilgün ağlayıp yalvardığında ağlamazırlakkarı diyerek; ağlamayıp dayansa kimdenbuluyonlanbucesaretioropsukarı diyerek dövüyordur. Yerden yere vuruyordur Nilgün’ü. Sonra da kadının kanlar içindeki çaresiz, yarı baygın yığılışından tahrik olup azgın bir boğa gibi üstüne çıkıyordur. Her Allah’ın günü tekrar ediyordur bu döngü. Belki de Nilgün’ü böyle eli yüzü şişmiş, her tarafı morarmış gören Salih ise daha bacak kadarkenden vuruk olduğu kadının bu hâline dayanamamıştır Salih. Belki yavaş yavaş girmiştir Nilgün’ün kanına. Belki Nilgün’de içten içe sevmiştir hep onu. Belki de sadece Hayri’den kaçıp kurtulabilmek için evet demiştir Salih’e.


Kim bilir?


Her hâlükârda, öyle veya böyle, şu sebeple veya bu sebeple, haklı veya haksız. Hayri’yi aldatmış mıdır Nilgün?


Aldatmıştır.


Her zamanki gibi nedenler önemsizdir. Sonuçtur önemli olan. Sonuç: Bakkal Hayri’nin karısı Nilgün, Manav Salih ile sevişirken basılmış ve kasabanın maskarası olmuştur.


Hayri, belki kasabanın ortasında dövmüştür Nilgün’ü ve kırılmadık yerini bırakmamıştır. Koca kasabadan da bir Allah kulu da çıkıp neyapıyorsunbeadamöldüreceksinkadını dememiştir. Günlerce hastane yatmak zorunda kalmıştır Nilgün. Belki de kimseciklere duyurmadan üstünü örtmek istemiştir bu olayın da başarılı olamamıştır. Belki gerçekten âşıkmıştır karısına ve onu günahıyla sevabıyla affetmiştir. Evine dönmesini ve onunla yaşamaya devam etmesini istemiştir de Nilgün bırakıp gitmiştir Hayri’yi.


Ne olursa olsun. Kocasını bırakıp elin adamıyla kaçmış mıdır Nilgün?


Kaçmıştır.


İster sevdiği için, ister kocasından kurtulmak için, isterse de sırf aşüfteliğinden kaçmış olsun. Haksız mıdır Nilgün?


Haksızdır.


Ardında uzun bir mektup bırakmış olabilir mi acaba? İçinden ve başından geçen her şeyi anlattığı; belki af dilediği belki de nefret kustuğu bir mektup. Bir ihtimal. Bir başka ihtimalse ardına bile bakmadan çekip gitmiş olmasıdır.


Bir otobüs, büyük bir şehrin büyük terminalinde bırakıverir Nilgün’le Salih’i. Yeni bir hayat kurabilirler mi? İyi veya kötü. Belki evet belki de hayır. Belki çok mutlu olurlar belki de Hayri’den beter çıkar Salih. Belki yeni kocasını çok sever Nilgün belki de yine aldatır. Nasıl bir sonu olur hikâyelerinin acaba? Yoksa yarım mı kalır?


Belki de bambaşka şeylerden bahsediyordur telefonla konuşan çakma sarışın. Bilmem kaç katlı apartmanlarının altındaki kanalizasyon borularının nasıl patladığını ve ortalığın nasıl bok içinde kaldığından mesela. Kim bilir?


Ya da anlattıklarının ne kadarı doğru yalan ne kadarı doğrudur? Neresi doğru neresi eğridir?


Ne bileyim ben. Hem, zaten, gözden kaybolmak üzere kadın. Anlatacaklarını bitiremeden sokak bitti.