Tek’in ve tekin olmayan alanlar kategorisine ittirmek suretiyle sokabileceğimiz ormanlar da yol bulabilmenin ağaçların keyfine ya da keyifsizliğine bağlı olduğunu düşünüyorum. Toprak altında hemcinsleriyle besin alışverişi yapan ağaçların paylaşma güdüsünü insan ve hayvanlara yönlendirdiği durumlarda ormanın zemininde çok fazla ayaklar altına alınmaktan, diğer bölgelerden farklı olarak, bir tür aşınmışlık ve ezilmişlik sebebiyle görünür görünmez birtakım izler oluşur. Bu izlerin belirginleşmesi, meteliksiz kaldığı için kazan kaldıran yeniçerilerin padişahı tahtından alaşağı etmesi gibi ağaçların hükümranlığının sonu anlamına gelir. Artık onları birbirleriyle ve içten pazarlıklı tüccarlıklarıyla baş başa bırakabilir ve ayıya ayı demeye başlayabiliriz. Özgürlüğümüzü borçlu olduğumuz izlerin patikaya dönüşmesiyle artık sorgusuz sualsiz ormana yolu düşmüş insan ve hayvanların, yollarını daha rahat bulabileceklerini varsayabiliriz. Görünürde ortada bir yol vardır peki ama bu yol kimindir? Kimler nereye gitmek isterken topraktaki bu izler oluşmuştur? Tamamen bakir olan patikanın üç adım sağ veya sol tarafından gitsem başıma ne tür felaketler gelir? Nereden alındığını hatırlayamadığım ve bir şekilde ezberlediğimi fark ettiğim cümleler patikamın taşlarını oluşturuyor. Aynı şeyleri fazla düşünmekten patikalaşan, patikalaştıkça da damakta kabak tadı bırakmaya başlayan düşüncelerimin varlığı bana bir güven duygusu vermesine karşın, var olanı tekrarladığımı ve iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğim yeni ve bilinmez olan şeyden arkama bakmadan kaçtığımı düşünmeme neden oluyor. Karlı bir havada ayağımın kayıp teker meker yuvarlanmamak için insanların ayak izlerine basarak yürümeye çalışmanın daha güvenli gibi göründüğünü kabul etmekle birlikte ya ayak izlerinin sahibinin varış noktası benim, içinde azaplı ve acılı günler geçireceğim cehennemimden bir kesitse?