Çevremi aşmayan bir güven endeksim var. Değerlerimin örtüşmediği insanlara karşı yabancı kalmaya çalışıyorum. Yüreğime girecek olan insanların öncesinde aklımın içinde yer etmesine dikkat ediyorum. Bununla beraber, sevmeye değer gördüğüm iyi insanlar hakkında söylenen tüm kötü düşünceleri biriktirip sahiplerini mahcup etme eylemindeyim.


Kapılarım saygı, duvarlarım sabırla kaplı; dış görünüşüm aldatıcı ve penceremin manzarası büyük bir devinime açılır.


Uzaklarda, çok uzaklarda uçan bir martı gibi özgürlüğün kendisi olmaya çalışıyorum. Ne kadar mümkünse o kadar mutlu ve ne kadar gerçekse o kadar doğruyum. Geçmişin örtüsü, yarının bilinmezi ve bugünün kölesiyim.


Bunlar benim olmak istediğim değerler elbette, daha doğrusu toplumun içerisinde nefes alan her bireyin ulaşması gereken değerlerden sadece birkaçı.


Hepimiz dışarıdan iyimser görünen bir kalabalığın içerisindeyiz. Kimsenin kimseye saygılı olmadığı ve kimsenin kimseden geri kalmadığı kötücül bir toplumun içerisinde nefes alıyoruz. Misal, senin en yakın dostun gerçekte ne kadar dostun? Aynı şartları paylaştığın aile bireylerin bile çoğu zaman çekirdek ilişkisini ezip kendi hegemonyasını kurmaya çalıştığı, sana yol göstermesi gerekenlerin senin yolunu ezip geçtiği yaşam üçgeninden bahsederken kendini ne kadar güvende hissediyorsun?


İnsan birkaç koşulda gerçekte olduğu kişidir. Ya kendi öz dünyasını görmek için akıl merdivenlerinden içeriye doğru inilmeli ya da can havli ile yaşadığı bir doğa afeti karşısında özünü dışarıya taşıdığı ana şahit olunmalı. Çünkü insan sanır ki gerçeğini gözlerin önüne sermediği sürece ona yardım eli uzanmayacaktır...


Hangi yaşta olursak olalım, hayatın bize öğrettikleri karşısında bir kazanım elde edip onu diğer insanlarla karşılıksız paylaşmadığımız sürece güzel, çiçeklerle dolu büyük bir bahçe iken kalın betonlarla örülü gri binalara dönüşüyoruz!


Unutmamalı ve en yakın çevremizden başlayarak en uzak diyarlardaki adını dahi bilmediğimiz insanlara bile ulaştırmalıyız. Sevgi tek gerçek şeydir ve paylaştıkça büyür.