Perihan karanlık düşlerinden korkunç bir hüzün, Gregor Samsa gibi böcek olarak uyansa daha az huzursuz olurdu emin oldu, ile uyandı. Oysa uyurken o kadar mutluydu ki! Uykuya dalmasına ramak kala korkunç bir hisle yüzleşti, mutluluğu bitecekti. İşte tam da böyle daldı uykuya, yarım kalmanın ne demek olduğunu bilen kalbiyle. Rüyasında bir bavul hazırladı gitmek için, içini öyle çok eşyayla doldurdu ki gören bir daha dönmeyeceğinden emin olabilirdi. Planladığı yere gitmek için arkadaşından haber bekliyordu ama beklediği haber de bir türlü gelmiyordu, Perihan rüyasında bir anda öylece kalakalmakla yüzleşti tekrardan. Uzağa gittiğini düşündüğü bu hissin yanı başında saçlarını okşadığının farkına vardı.
Beklediğinin gelmemesiyle, planladığı yola yalnız başına çıkmakla. Uyandığında o kadar üzgündü ki kötü bir haber geleceğinden adı kadar emindi. Dün çok mutluydu çünkü ve mutluluğun, ardında hüzün getirmek gibi korkunç bir özelliği vardı.
Şimdi Perihan, mutluluğun ardından gelecek hüznü beklediği için mi ağlıyordu yoksa kötü haberlerin her mutlu anın ardından gelmek gibi bir özelliği mi vardı? Hayatın işleyişi mi böyleydi yoksa biz mi böyle işletiyorduk? Mutsuzluk kapımızı çalmaya fırsat mı kolluyordu yoksa biz mi onu her daim açık kapılarla hazır bir şekilde bekliyorduk?
Perihan hep mutsuz anları kovalıyordu, evet. Ama uzun süren bir mutluluk nasıldı hiç bilmiyordu ki! O hazır valiziyle gitmelerin kadınıydı. Planlarla çıkılan yollarda tek başına yürümelerin, kök salamayışların kadını. Ne zaman bir yerde durup dinlenme kararı alsa ilk önce toprağa tohumlar ekerdi. Kaktüslere çiçek açtırır, kuruyan ağaçlara meyve verdirirdi. Ne zaman kök salmaya başlasa en alasından soldurulurdu, kendi bahçesinde fırsatçı bir kargaya dönüştürülür kışkışlanırdı. Ait olamamak, duramamak, kalamamak ne derseniz; Perihan'ın diğer adıydı. Ama bunlar için onu suçlayabilir miyiz biz?
Bir gün gerçekten kök saldığını düşündüğü bir evde uzun süreler yaşamaya çalıştı. Dinleniyorum sandı, ilk defa tüm yorgunluklarının bittiğine inandı. Güzel şeylerin de olabileceğine, çiçeklerinin hiç solmadan yaşayabileceğine... Biraz uzun sürünce hiç bitmeyeceğini düşündü hatta. Ama o sıralar içten içe solduğunun farkında değildi. Sevgisizliğin sadece çiçekleri öldüreceğini düşünen Perihan, bir sabah ölü uyandı güne. Şimdi her uyandığında bedenini değil kalbini kontrol etmesinin sebebi, onu öldürenlerin suçu muydu yoksa onu öldürmesine izin veren sevgisinin mi?