Zamanın ötesinde bir sembol bulmamız gerektiğine inanıyorum. Bize kim olduğumuzu, amaçlarımızı, gerçek mutluluk anlarımızı ve benliğimizi hatırlatacak semboller. 


Hayat o kadar hızlı geçiyor ki durmaya, dinlenmeye vakit bulamıyoruz. Sürekli çalışmak ve engelleri aşmak zorunda olduğumuz bu yarışın içinde bir nefeslik vakti kendimize çok görüyor, önümüze yepyeni engeller çıkarıyoruz. Bu engellere en fiyakalı mutluluk hayallerimizi yerleştirip ulaşsak dahi durmadan devam ediyoruz. Aslında yalnız kaldığımız o ilk an, içimizde oluşan boşluk bize gerçekten mutlu olmadığımızı hatırlatsa da durumu sorgulamak yerine sonsuz gibi gözüken maratona sarılıp engellerimize bir yenisini ekliyoruz. 

 Peki, gerçekten mutlu olmak bu kadar zor mu? İçsel huzuru yakalamak için sadece başarılı, zengin ve bilumum kalıplara uygun mu olmalıyız? O kocaman şehirlerin kocaman binaların arasında koşuştururken biz aslında nereye yetişiyoruz? Yaşadığımız bu dünyada sayısız güzelliğe sahipken en ufak bir detayı bile fark edemeden geçip gidiyoruz oradan oraya.


Bu satırlarla karşılaşan değerli okurlar, pervane yapraklarını bilir misiniz mesela? Akçaağaçlarda olan bu yaprakların düşerken sergiledikleri görsel şöleni görebilen kaç kişi kalmıştır sizce yeryüzünde? Kaçımız neredeyse her yerde bulabileceğimiz bu yaprakları fark etti sizce? Belki hiç, belki üç. Artık etrafımıza daha dikkatli bakmanın zamanı gelmedi mi sizce de? Pervane yaprakları toplamanın, temiz bir hava solumanın, motor sesleriyle süslenmiş o büyük kargaşadan çıkıp kendimizi duymanın...