Güzel giyinmeyi severdi. Tüm kıyafetlerinin kumaşını kendi seçer, kendi terzisine diktirirdi. Seçtiği renk renk kumaşlar başkasının üstünde olsa insanlar anında deli derdi ama ona ne giyse yakışıyordu.

Her renk kıyafetten her mevsime, her hava koşuluna hatta derece farkına göre onlarca vardı. Böylece asla bunalmaz; terlemez ya da üşümezdi. Kumaş bakmaktan, seçmekten ve almaktan ayrı bir keyif alır adeta kendini durduramazdı. Arkasından, çok para yüzünden ne yaptığını bilmediği söylenir, söylenenleri bilir, umursamazdı.


Bir gün her alışverişinde yanında sürüklediği arkadaşını arayıp pijama yaptırmak için kumaş alacağını, gelmesini söyledi. Yaz mevsiminin ortasının ortasıydı ve havalar sıcaktan daha sıcaktı. İnsanlar bırakın pijamaları ellerinden gelse çıplak yatacaklardı. Muhakkak bazıları öyle yapıyordu da. Arkadaşı anlamadı bu işi ama yine de tamam dedi.

Her zamanki gibi kumaşçıda buluştular. Bambaşka bir hali vardı. Normalde de mutsuz ya da asık suratlı demek mümkün değilse de o günkü neşesi bir başkaydı. Arkadaşı da kumaşçı da doğrusu bu tarifsiz ve aşırı keyiften biraz tedirgin oldular. En nihayetinde bir pijama kumaşı alacaktı.

Neşeli zamanlarında en pahalı parçalara uzandığını bilen kumaşçı, ellerini ovuşturmaya çalışırken birden durdu. İsteye isteye en kalın, en biçimsiz, en beyaz topu çıkarmasını istemişti.

Gayriihtiyari “Emin misiniz efendim?” diye sordu kumaşçı. Gözlerini ufka bakıyormuş gibi kaldırdı. Kapalı dükkanda olduklarını unutmuştu sanki. Adam coşkuyla gülümsedi. “Eminim.” Bu netlik karşısında ne arkadaşı ne kumaşçı bir şey diyebildiler. Sadece arkadaşı “Kalın değil mi?” diye sorabildi son bir umut. “Üşümemek için,” dedi kısa ve net. Uzatmak istemediği belliydi.

Arkadaşı her zamanki gibi önce terziye sonra yemeğe gideceklerini düşünürken işi olduğunu söyledi. Gözlerindeki sevinç ürkütmeye başlamıştı arkadaşını ama yapabileceği bir şey olmadığını da anlamıştı. Uzatmadı. İşi vardı, bir iş vardı. Ne de olsa sabaha çıkardı kokusu. Hiçbir sır tutamazdı ne de olsa. Halt dediği her şeyi yapar daha sonra daha dumanı dağılmadan gene ilk iş ona anlatırdı. Ayrıldılar.


Önce güneş battı, sonra ay tepeye çıktı. En son güneş geri geldikten birkaç saat sonra arkadaşının telefonu çaldı.

"İntihar etmiş," dedi karşıdaki ses. "Kefenini bile alıp yatağın yanına koymuş. Sen bir şey biliyor muydun?"