Ben bunu neden gördüm? Hayatımı mahveden ve bilgi demeye dilimin varmadığı bir video denk gelmişti. “Pilav nasıl yenir?” Başlığı gördüğümde direkt videoyu geçmiştim. 20 yılı aşkındır pilav yiyorum neyini öğreteceksin diye de triplere girmiştim. Tutamadım kendimi ve tekrar videoya döndüm. Merak etmiştim bu videoda benim 20 yıldır yapamadığım ne vardı?

 

           “Pilav nasıl yenir? Gelin hep birlikte öğrenelim.” İki tane kocaman tabağın tam ortasına kâseyle çevrilmiş pirinç pilavı vardı. Şehriye de kullanılmamış bu dikkatimi çekmişti. Dikkatimi çeken bir başka şey de üst üste koyulan tabakların birbiriyle uyumsuz olması sebebiyle tabağın savrulması huzurumu kaçırmıştı. O pilav o kaşığa gelmeyecek gibi hissettim. Ayrıca bir kişilik yemek için 2 çatal, 2 kaşık, 1 bıçak vardı. En önemlisi de bu kaşık, çatal ve bıçak altın rengindeydi. Boğulduğunuzu hissediyorum bu yüzden daha fazla anlatmak istemiyorum.

 

           Maalesef bu videoyu açtıktan sonra uzun bir süre öylece baktım. Neden bunu yaptığını sorgulamaya çalıştım ama olmadı. Bu sırada da pilav yemenin püf noktasını öğrenmiştim. Özel bir davetteysek kaşık yerine çatal kullanacakmışız ve çatalı bıçakla destekleyecekmişiz. Özel veya genel diye ayırdığım davetler yaşamadım ama tabağımda pilav azsa bütün yemekle aynı anda bitmesini sağlamak için çatalla yediğim zamanlar oldu. Bu arada inanıyorum ki bahsedilen özel davet benim dünyamda gerçekleşse o pilav kesinlikle az olurdu. Öyle de oldu.

 

           Benim için özel bir davetti. Davet edilmemiş olsam da daveti yapmıştım ve birkaç dakika gecikerek davetliymişim gibi hissetmeye çalıştım. Selamlaştıktan ve birbirimizi süzdükten sonra yerlerimize geçtik. Klasik hâl hatır muhabbetlerini de kısa kesmiştik. Uzun yıllar yüz yüze görüşme imkânımız olmasa da sürekli telefondan veya başka şekilde iletişimimizi kesmiyorduk.

 

           Neden kebapçıda olduğumuzu sordu. Bu soru için hazırlık yaptığım için zorlanmadan “Adana’ya gelmişim tabi ki adana yiyeceğim. Belki başka zaman da olabilirdi diyebilirsin ama biliyorsun çok kalmayacağım.” diye cevap verirken garson beni kurtarmıştı. Garson gelmese on dakika boyunca hiçi bilmediğim Adana tarihine bile girmeye çalışırdım. Bu özel davet için buranın seçilmesinin aslında rahat hissedebilmem için olduğunu fark etmemesi lazımdı. Kebaplarımızı söyledik ve yemeği bekleyene kadar ne kadar çok özlediğimizi falan anlatmaya çalışmıştık. Çalışmakla kaldı çünkü beceremiyorduk.

 

           Ben aslında telefonda veya mesajda söylemek yerine yüzüne karşı âşık olduğumu itiraf etmeyi planlamıştım. Bunun için kebapçı beni rahatlatacak ve doğal ortamı samimiyetimi güçlendirecekti. Biz sadece birbirimizi seven iki insandık. Bir üst seviyeye geçmenin zamanı ve yemekler aynı anda gelmişti. Beni gerçekten sevdiğini hissedebiliyordum. Özlediğimi de fark ettiğim için yemeklerin acısıyla beraber itirafımı araya sıkıştıracaktım ama her şey o yemeklerin gelmesiyle başladı.

 

           Tabağın yanında pilav vardı. Pilavı yemek zorunluluğu da olmamasına rağmen ben yemeyi tercih ettim. Kendimi bitirmek istiyorum ya sırf bu yüzden yani başka açıklaması yok. Düşman aramak için etrafıma bakmadım hiç ne zaman aynaya baksam bana sırıtıyordu. Kaşıklar altın renginde değildi. Normal kaşıktı ve çok yıkanmasından dolayı izleri vardı. Düşmanımla net olmasa da 144p kalitede bakışmaya çalıştık. Kaşığı bırakmam gerekiyordu. Bir “gizli el” kolumu zorla kontrol ediyor gibiydi. İlk defa bu elin Adam Smith’e ait olmasını çok istedim ama bu piyasa, o piyasa değildi. O gereksiz video gözümün önünde masada bıçak arıyorum ama bu arada kontrolsüz bir şekilde kaşığa pilavı alırken çatalla da destek veriyordum. Pilavı yutkunurken göz göze geldik. Çatalla pilavından alıyordu. O an için onun gözünde doğal davranayım diye videolardaki amuda kalkanlardan bir farkım kalmamıştı. Böyle düşünüyordum. Bu yüzden ne yediğimi de anlamadım. Karnım da doymadan kalktık.

 

           Bir kafede oturmaya çay içmeye başlamıştık. Adını bile söylerken zorlanacağım kahveler büyük bir tehlike oluşturabilir diye çay demiştim. Sakinleştim ve tekrardan o zamanın geldiğini düşündüğüm anda çiçekçi abi geldi. Gül uzatıyordu. O, almayacağız, sağ olun, abim gibi laflarla adamı yollamaya çalışırken adam iyice gözüne gülleri sokmaya çalışıyordu. Ben uzattım elimi abiye rastgele bir gül çektim. Gülü verirken kısa sözlerle itiraf edeyim dedim ama ben abiyle bozuk para arayışına girdiğimde gülü çoktan almıştı. Abi gittikten sonra birkaç kez elinden aldım tekrar konuşmaya yaparak vereyim diye ama beceremedim. Olmuyordu.

 

           Veda vakti gelmişti. Sokağın ortasında ve tam da filmlerdeki gibi sokak lambasının altındaydık. Elinde aldığım gülü ve yüzünde saatlerce izlenebilecek, Imdb rekorları kıracak tebessümü vardı. Veda laflarına henüz sıra gelmemişti. Bir anda “pilav” çıkıverdi ağzımdan. Neden diye sorgulamaya vaktim yoktu. Bir video hayatımı bu kadar mahvedemezdi “yeteeeeeerrrrrr” diye içimden bağırırken bıyıklarımın uçları kesilmiş gibi hissedince ürperdim. O video yapacağını yapmıştı artık bir şey yapamaz diyerek “Sana bir şey itiraf etmem lazım. Ben sana aşığım.” dedim. Çok hızlı bir anda olmuştu. Ellerini yüzüne götürdüğü an koşmaya başladım. Ondan sonra da haber alamıyorum. Almaya cesaret de edemedim. Bir video daha ne yapabilir, demeyecektim. İlk özel davetimde o pilavı kaşıkla yiyeceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum.