Ben, sevgilisinin omzuna başını koyarak cennette olduğunu zanneden bir adamın altı parçaya böldüğü fotoğrafım. Umutsuzluğa hapsolduğunda öfkeyle ve özensiz bir şekilde parçalara böldüğü ve kendisini beğenmemesine rağmen benim sayemde narsist olan adamın fotoğrafıyım. Ben, o adamın masasının en temiz köşesinde sürekli onu izlerdim. Gözlerimin içine bakmak yerine sevgilisinin omzuna baksa da yine de o an gülümsemesini dünyada en mutlu olduğu an olarak görür ve hayranlıkla beni izlerdi. Ben bu adamın yaşantısına çok şahit olamadan sevgilisiyle ayrılmışlardı. Bu yüzden bana bakarken bir anda öfkeyle duvara fırlattı ve sonrasında beni yerden kaldırarak kırık camların arasından çıkardı. Kurtuldum zannetmiştim ki o sırada beni parçalara ayırmıştı. Parçalar halinde kırık camların arasına aldı ve çekmecesine bıraktı. Günlerce hatta aylarca karanlık çekmecesinde hüzünlü şarkılarının sesinden başka bir ses duymuyordum.
Aradan uzun zamanlar geçtikten sonra bir gün bulunduğum çekmecenin gıcırtısıyla irkildim. Karanlığın aydınlığa dönüyor olması beni rahatlatmış olsa da bana tekrar zarar vermesinden korkuyordum. Yavaş hareketleriyle kırık cam parçalarının arasındaki altı parçaya bölünmüş beni, çekmeceden çıkarttı. Parçalarımın tamamını teker teker inceledikten sonra kolunun ve karın kısmının göründüğü parçayı aldı. Parçanın arkasına “Kelime, karın ağrım.”* yazdıktan sonra diğer parçaları tekrar karanlığa hapsetti. O parçayı ne yaptığını bilmiyordum ama bize yakın bir yerlerde olduğunu hissediyordum.
Aradan çok zaman geçmeden başka bir gün yine çekmece gıcırdamıştı. Bu kez zarar vermediğini bildiğim için korkmuyordum ama neler olacağını bilmediğim için de heyecanlıydım. Gözlerinin içinin parladığını görmüştüm. Bir mutluluk değildi bu ama sanki kafasında ampuller yanmışçasına “Buldum!” diye bağıracak gibi bir parlama vardı. Önceden yaptığı gibi, kalan beş parçaya hızlıca göz gezdirdikten sonra alnı ve gözlerinin denk geldiği parçayı aramızdan aldı. Arkasını çevirerek “Unutmadım, aklım yerinde.”** yazdıktan sonra geriye kalan dört parça yine çekmecenin karanlığında kaybolurken o parça da bir bilinmeyende kaybolmuştu.
İki gün sonra yine çekmece gıcırdamıştı. Bu rutinler beni heyecanlandırıyordu. Bir bilinmeyenin içinde teker teker eksiliyorduk. O gün ilk defa bana bir şeyler söylemişti. “Bir umut var hâlâ…” diyordu. Her şey yine her zaman olduğu gibi ilerledi. Kalp kısmına denk gelen parçayı alarak arkasına “Son Durak, burada inmelisin.”*** yazdıktan sonra bir parça daha eksilmişti. Umudun varsa vazgeçmeyeceksin diye sesini duyuyordum ama karşılığında bir ses yoktu. Kendi kendine konuşuyor olmalıydı. Beni parçalamamış olsa ona eşlik ederdim. Yine kendi kendine konuşmuş olacaktı ama biraz farklı bir durum olurdu belki diye düşünüyordum.
Yaklaşık bir hafta boyunca aynı şeyleri tekrar ederek geçti günler. Ayrıca son ses dinlediği bir şarkı vardı. Bu şarkı sevgilisiyle birlikte dinledikleri ilk şarkıydı. “Ben senden vazgeçmem, ışıkları söndürseler bile…” şeklinde sözleri vardı. Bu şarkının sesi kesildiğinde yine çekmece açılmıştı. Bir kitap sayfasının arasına bizi bıraktıktan sonra gülümsemesinin olduğu parçayı aldı. Pes etmek yok diyerek aldığı parçanın arkasına “Vazgeç’me’, çölün ortasında kalsak bile pes etmek yok. :)”**** yazdıktan sonra kalan iki parçayı çekmeceye bırakırken size de sıra gelecek diyordu.
Aradan yaklaşık olarak üç hafta geçmişti ama ne ses ne seda vardı. Parçalarımın hepsini yakınımda hissediyordum. Bu üç haftalık süreçte kendi kendine bile konuşmamıştı. Yüksek sesle dinlediği müzikler de yoktu. Kalan iki parçanın bulunduğu çekmece masanın alt kısmı olduğu için masada da bir hareketlilik olmadığı belliydi. Bu süreç sonrasında masaya sert bir şekilde bir cisim bıraktı. Sonrasında kalem sesini fark etmiştim. Sanırım bir şeyler yazıyor diye düşünürken çekmecesinden bizi de çıkarmıştı. Başını koyduğu omzun olduğu parçayı aldı ve arkasına “Bekliyorum, yıllar oldu. Yıllar olacak…”***** yazdıktan sonra kalan son parçaya baktı. Son parçada arkadaki gökyüzü vardı. Benim konuşan, düşünen parçam da bu gökyüzü olan kısımdı. Beni usulca çekmecesine bıraktı. Çekmeceyi kapatmadan önce “Kendimi toparlamış gibi gözüksem de sen olmadan eksiğim. Elbet bir gün o eski fotoğraf olarak yeniden güleceğiz.” dedi.
O günden sonra her şey normal şekilde ilerliyordu ama çekmece açılmıyordu. Açılsa da bana bakan olmuyordu. Saatlerin, günlerin, ayların hatta yılların hesabını tutamaz olmuştum. Ben hâlâ buradaysam demek ki kendisini toparlamayı beceremedi diye düşünerek de üzülüyordum.
Zamanım böyle geçerken bir gün çekmeceyi başka birisi açtı. Gözlerinde bir şeyler aradığı belliydi ama bulamamış gibi de ağlıyordu. Ben onu tanımıştım. O, parçalarımdan bir tanesinde sadece omzu olan kadındı. Beni gördüğünde hızlıca eline aldı. Bir süre inceledi ve masanın üzerinde duran kitapla yan yana koydu. Kitabın kapağıyla benim ortak bir özelliğimiz vardı. Kitabın kapağı da benim kalan son parçam da gökyüzünü gösteriyordu. Kitabın adı kısmında “Pişman mısın?”, yazar kısmında ise beni parçalayan adamın, aslında benim ismim yazıyordu. Kadın bizi incelerken telefonundan bir fotoğraf açmıştı. Fotoğraf, benim parçalanmamış halimdi. Ona bakarak benimle karşılaştırdığında benim o fotoğrafın parçası olduğuma emin olmuştu. Benim yıllarca saklı kaldığım çekmecenin altındaki çekmeceyi açtığında hemen başka bir parçamı almıştı. Bu parça alt kısmı gösteren parçaydı ve arkasında yazan “Kelime, karın ağrım.” cümlesini görmüştü. Ardından kitabın içindekiler kısmını açtı. Sırasıyla “Kelime, Unutmadım, Son Durak, Vazgeç’me’, Bekliyorum ve Pişman mısın?” yazıyordu. Sonra etrafı karıştırmaya başladı. Hızlıca her yeri altüst ediyordu. Siyahla kaplanmış ve kapağında isminin baş harfini gördüğü defteri açtığında omzunun olduğu parça yani arkasında “Bekliyorum, yıllar oldu. Yıllar olacak” yazan parçayı bulmuştu. Kitapları karıştırmaya başladı. “Leyla ile Mecnun” isimli kitabı gördü. Kitabın arka sayfasındaki notu seslice okumaya başladı. Okurken sesinde bir titreme olmuştu. “19 Nisan 2019, Cuma. 03.55. Her zaman olduğu gibi bu yol da ona çıktı. Şu an onu ilk yolcu ettiğimde oturduğumuz bankta yazıyorum. Bekliyorum… ‘Belki bir meltem eser diye’, ‘Belki bir kez olsun bana dokunur diye’, ‘Belki bir gün’ diyerek… Vazgeçmiyorum, bekliyorum…" Okuduktan sonra gülümsemenin olduğu parça, yani arkasında “Vazgeç’me’, çölün ortasında kalsak bile pes etmek yok. :)" yazan parçayı alarak yanımıza bıraktı.
Etrafı darmadağın ederken çoğu şeyi de gözünden kaçırıyordu. Sonrasında kadın, doğum günü için hediye ettiği kitabı fark etti. Kitabın arasında birlikte fotoğrafları olduğunu biliyordu. Tabii ki onu da parçalamadıysa diye korkuyla açtığında sağlam duran fotoğraflarının yanında benim parçalarımdan birisine daha rastlamıştı. Kalbine denk gelen kısım olan parçayı parçalanmamış fotoğrafla aynı sayfaya sıkıştırmıştı. Arkasındaki “Son Durak, burada inmelisin” yazısını seslice okuyarak yanımıza bıraktı. O an heyecanım başlamıştı. Son bir parçam kalmıştı. Kafa kısmının olduğu parça da gelirse bu kez yıllardır içime biriken şeyleri de söylerim karşımda bulmuşken diyordum. Bir an önce son parçayı bulmasını istiyordum ama odayı darmadağın etse de bir türlü bulamıyordu. Yatağa kendisini atarak yastığa sarılıp ağlamaya başladı. O da bulmayı çok istiyordu. Ben de bulmayı çok istesem de bunu yapacak gücüm yoktu. Yastığa sarılmış şekilde ağlarken bir anda gülmeye başladı ve yastık kılıfının arasından elini içerisine soktu. Elini yastık kılıfının içinde bir süre gezdirdikten sonra yavaş yavaş çıkardı. Nihayet son parçayı bulmuştu. Arkasında yazan yazıyı yüksek sesle okuyarak masanın önüne geldi. “Unutmadım, aklım yerinde.” diyordu.
Parçayı bizimle birleştirmeden tekrar kitabın içindekiler kısmına baktı, topladığı parçalara baktı. Sonra bana dönerek “Senin adın da demek ki ‘Pişman mısın?’ olacakmış. Senin adın ama bana demek istemiş.” dedi. Sonrasında cevap vermeden ve konuşmadan benim bütün parçalarımı birleştirdi. Eline alarak büyük bir eser yapmış gibi gururla bakıyordu. Ben de o an konuşmak istedim ve “Aslında ben 7 parçadan oluşuyorum. O yüzden üzerimdeki formaya kadar her yerde 7 rakamını gördün. Gördüğün 6 parça birleşmiş olsa da eksik kalacaktım. Son parça sensin. Yıllar sonra kendimi toplayabildim. İyi ki geldin. Pişman mısın?” dedim. Bir anda masanın üzerine düştüm, neyse ki arka taraftan yapıştırılan bantlar sayesinde dağılmamıştım. Kadın ise “Ölüler konuşamaz” diye bağırarak kaçıyordu.
burhan13s
2021-02-24T14:21:50+03:00Yazarak toparlanmaya çalışıyoruz işte Hasibe Abla. Teşekkür ederim, eksik olma. 🤗:))
Hasibe Şan
2021-02-24T03:40:49+03:00Her zaman ki gibi heyecan arttı, merak arttı ve sonunu iple çekerek okudum. Yine fevkaladenin fevkinde bir öykü olmuş Burhan. Paramparça bir fotoğraf olsan da ;-)
burhan13s
2021-02-23T23:17:30+03:00Çok teşekkür ediyorum, Dilber Hanım. Eksik olmayın. 🤗 :))
Dilber
2021-02-23T21:32:55+03:00Kaleminize, yüreğinize ve ellerinize sağlık☺️Heyecanla okudum bu öykünüze de🌸Çok beğendim. Elleriniz ve yüreğiniz dert görmesin. Kaleminiz daim olsun🙏🏻🌼
burhan13s
2021-02-23T20:56:42+03:00Elif, Betül ve Azra düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. Eksik olmayın. 🤗 :))
Azra Az
2021-02-23T20:11:46+03:00Kalemine sağlik,çok guzel🌸
Betül BERK
2021-02-23T20:11:07+03:00Yüreğine sağlık çok etkilendim 🤗🤗