Yaşlı Apaçi şefi Mahko, gök babanın yüzünde parlayan beyaz noktaların, kabilesindeki yerlilerin sayısını geçtiğini gördüğü gece kafasını toparlamak için, çadırına pislenmiş kuş dışkılarını temizliyordu.

Alnından akan yorgunluk terleri, çenesine kadar uzanan kirli sakalları arasından süzülüyor, ardından ellerine damlıyor. Küçük çamurumsu birikintiler oluşturuyordu. Şef işini bitirince ellerini yıkamak için derenin kenarına çömeldi, hem ellerini yıkadı, hem de ayın nehire vuran yansımasını izledi. Kalkıp yatmaya gidecekken yüz metre ileride yanan heybetli bir ateşi ve dans eden halkını gördü. Ardından geceyi besleyen o muhteşem şarkıyı duydu. Su damlayan ellerini dizlerine silerek eğlenceye doğru ilerledi, otuz metre kala durarak küçük, siyaha çalan gri bir kayanın üzerine oturdu. Çok geçmeden yanına, torunu Geronimo oturdu, biraz sıkışık kalmış olsalar da kayada hayli mutluydular.

Geronimo ve şef Mahko, konuşmak için bir çaba sarf etmeyip tabiat ananın bağrındaki çocuklar gibi eğlenen Apaçi yerlilerini izliyorlardı. Birden, beklenmeyen bir olay oldu, dans eden yerlilerden hamile kadın şişmiş göbeğini sağa sola savurup dans ederken, yanındaki adama çarparak onu ateşe düşürdü. Ateşe yüzüstü düşen adam her yeri alevlenmiş bir halde kalkarak dansa devam etti. Herkesin kafası gök babaya çevrili olduğundan hiçbirinin adamın yandığından haberi yoktu. Öyle ki yanan adamın da haberi yoktu. Üzerinde elbise gibi yapışan ateş, önce saçlarını yaktı, sonra kıyafetlerini. Lakin adam hala dansını ediyor, şarkısını söylüyordu. Ateş dilini yaktığında ağzından çıkan tek şey kül olmuştu.

Adam kömür gibi olunca yere yığıldı, birden dans durdu, kafalarını yere indiren yerliler göğüslerine kadar sinmiş et kokusunu aldılar ve çığlıklar içinde ağlamaya başladılar.

Bu olayların hepsine şahit olan Geronimo, dedesi şef Mahko'ya dönerek titrek bir sesle, az önce ne oldu?, dedi.

Olayın başından beri yüzünde tek bir kıpırtı olmadan her şeyi seyreden Mahko, ellerini torununun iri omuzlarına koydu ve:

"Az önce bayağılık hakimdi ruhlarına, sabaha karşı fazlalıkları dindiğinde pişmanlık hakim olacak hepsine."


Yarın sabah ortalığa kasvet hakimdi, denizin kenarına büyük bir çukur kazılmış, ceset konulmuştu.

Yerliler, keşke ben ölseydim de o yaşasaydı, diye feryat ederken hamile kadın, oğlumun adı onun ismi olacak, diye kendini teselli ediyordu.

Yaşlı şef, cesedi gömen yerlileri durdurdu. Mezarın içine girdi, hadi dedi, gömmeye başlayın.

Yerliler gözyaşları kadar baskın olmasa da bir şaşkınlık hissetti, aralarından çıkan Geronimo, merakla dedesini izledi.

Şef Mahko başladı konuşmaya, beni pişmanlığınız olarak görün ve eğer olur da pişmanlığınızı geçirirseniz beni, yani pişmanlığınızı gün yüzüne çıkarın. Elveda torunum, elveda halkım... Şimdi benim hükmüm bitiyor.

Geronimo, dedesi Mahko'nun böylesine kesin konuşmasına anlam veremese de ileride verecekti.

Geronimo, ilk 2 hafta büyük bir ümit içindeydi lakin üç ay olduğunda mezarı başında dua edecek kadar kabullenmişti bu ölümü ve anlamıştı ki pişmanlık geçmez, yalnızca üstü örtülür; bir zaman sonra da üstünü örttüğü şey, pişmanlığına mezar olurdu.