Gecenin karanlığında dolunayın aydınlığı, deniz dalgalarının gür sesi, iskemlesine oturmuş yalnızlığına ortak olmuş rakısını yudumlarken balıkçı; boğazına dizilmiş bütün sözcükleri;sigaranın dumanında kendi kayboluşunu izlemeye dalmış, geçip giden kalabalığın telaşı suyun taşlara vuruşlarına karışmış. Balıkçı düşünceler okyanusunda boğulurcasına düşünürken ve üstelik neredeyse uyuklarken keskin bir öfkeyle yaklaşan o misafirin hışırtısıyla irkildi. Gecikmiş bir ziyaretçiydi elbet. Kan geldi yüzüne birden. Nasıl başlayacağını bilemeden; ‘özür diliyorum bay ya da bayan öyle birden geliverdiniz ki kalıverdim anlamadan. Sessizliğe büründü o vakit her şey. Karanlıktan yabancının fısıltıları yankılanıyordu adeta. ’Hiç! Hiç kimseyim. (fısıltılar sardı her yanı) Ürperdi birden sarstı kendini aniden. Konuşacak gibi oldu sonra vazgeçti diline dökülecek o kelimelerden. Öfke duydu kendine, seslendi içine içine. ‘ Nedendir bu sessizliğim? Yatışsın da şu yüreğim kimdir bilelim uzaklardan gelen yalnız yabancı. Korkuyordu balıkçı. Rastlamamıştı bir yabancıya uzun zamandır onun lanet olası çekilmez yalnızlığı. Devam etti kendi kendine; ‘Çırpınarak girdi tozlu beynimin uyuşuk atar damarlarına. Yerleşti düşlediğim bütün gerçekliğime. Bu cüretkârlığa çekingen bir yükselmeyle cevap verdi; Korkuyorum sizden, beni ele geçirmenizden. Yabancının gururlu ve sert bir havası vardı. Tavrı delirtiyor, bakışlarıyla sanki alay ediyordu. Balıkçıya sanki meydan okurmuşçasına hesap soran bir edayla birlikte fısıltıları nidaya dönmüştü; sen miydin ölmek isteyen? Hem de gecenin bir yarısı, mevsimin en güzel havası, yıldızlar yörüngelerinde durgunca parıldarken daha parlak ışığında kendisi göklerde,köle gezegenlerin arasında ışığı dalgalarda olan soğuk ayın soğuk tebessümü kafa tutuyorken senin bu kurmaca yalnızlığına… Fazlasıyla, fazlasıyla soğuktu bu yalnızlık. Derken kaçak bir şey geçti örtü niyetine ve ben sana döndüm mağrur akşam yıldızında. Hiçbir şey anlamamıştı balıkçı bu yakınmadan. Kim çağırmıştı yabancıyı ıssız karanlıktan? Sezmişti işte balıkçının kederini. Nasıl da biliyordu en derinlerdekileri. Ruhumu anlamanıza şaşırdım ama hiçbir şey çıkaramadım. Lütfen söyler misiniz kimsiniz? Yabancı susmakla yetindi yerinden kıpırdamadı. Yalnızca dikti balıkçıya gözlerini. Devam etti bunun üzerine balıkçı; dostlarım kaçtı yanımdan umutlarım gibi. Alıştırma kendine beni , gün gelir sen de kaçarsın yanımdan. Yabancı birden bire bozulan sessizlikle cevap verdi. Bir daha asla! Bu ciddi ve haşin suratlı yabancının beklenmedik cevabı balıkçıyı şaşırttı.Yine ardından gülümsedi bu söze, birden bire ve şöyle devam etti sonra; Sen! davetsiz gelen ey cüretkar misafir! Kederimi tebessüme dönüştürdün. Korkak değilsin sen gecenin kıyısından beliren, haydi lütfen adını söyle kimsin sen? Sadece bir tek sözcükle öylesine içini dökmüş gibi ‘ Bir daha asla!’ Kuşkusuz dedi balıkçı söylediği şey tek sermayesi. Yeniden daldı düşüncelere balıkçı. Kaptırmıştı kendini yabancıya. Bu suratsız, çirkin korkunç yabancı ne demek istiyordu. Ateşli gözlerini üzerime dikmiş bakarken ne arıyordu. Balıkçı da kapandı kendi içine. Sessizleşti her yer bir vakit suların sakinliğiyle. Deniz gürledi, dalgalar yükseldi birden, getirdi balıkçıyı kendine yeniden. Büyüsüyle uyuşmuştu sanki bütün bedeni. Bir itiraf bekler şimdi bu konuktan, mazhar olmuş mudur ki acaba başkalarına da adı ‘ Bir daha asla olan’ korkunç yabancı. Yine de hayaller tebessüme çevriliyordu o gece. Balıkçı daha da yaklaştı, çekti minderi yabancının önüne, daldı hayalden hayale. Düşünce deryasında çırpınmaya başladı. Ah bulabilseydi keşke ne demek istiyordu bu ürkek yabancı, bir daha asla derken. Göğsünde bir ateş yabancının gözlerinden yansıyan,boğuluyordu oturduğu yerden. Derken görünmez bir buhurdanla tütsülenip yoğunlaşan havada sendeleyince sallanıp giden adımları adeta bir serap edası… Zavallı diye bağırdı balıkçı. Sen tanrının mı emanetisin? Hangi meleklerle gönderdi seni? Unut! Unut ve kurtul! Arın anısından kurtul bu acıdan iç de arındırıcı ilacı, unut işte karşındaki yitik yabancıyı. Yabancı öyle sakin öyle usul cevap verdi; Bir daha asla! Yumuşak bakışlı yıldızlara mı güvendin de geldin büyülü yalnızlığımın üstüne? Kahin! Kötülüğün işi bu! şeytan mı yoksa? Kırılsa da kalbim söyle bana. Hangi ayartıcı, hangi fırtına seni bu kıyıya -ıssız ama korkusuz bu terk edilmiş toprağa- dehşetin uğradığı. Bir defa söyle dosdoğru. Yabancı unutulan bir ölü gibi bu kez tekrar etti ‘Bir daha asla’. Kehanet sesleri sanki aralarında yükselen ebediyen bütün karanlıktan maviliğe yabanıl bir tekinsizlik ikliminden uzanan yücelerde. Çınladı balıkçı ‘kahin!’ diye kötülüğün işi bu! Şeytan! Şeytan! Üstümüzde çevrelenen gök adına, ikimizin de tapındığı tanrı adına söyler misin kederle yüklü bu ruha; ‘yine gidecek misin öyleyse uyku beni sarıp sarmaladığında, o hayalet kuzey ülkelerine? Yabancı eğdi boynunu yere şöyle bıyıktan da bir gülümseme her gece üzgün sulardaki alaylı sesle cevap verdi; ‘Bir daha asla!’. yapayalnız o yıllar biraz içre, balıkçı gözyaşına boğulmuş ve bürünmüş tüllerine. Bu karışık tiyatro unutulmayacak elbette. Göksel cisimlerin müziğini kısık kısık üflerken orkestra hıçkırarak yabancıya ; ‘ Ayrılık sözümüz olsun bu, geri git fırtınaya ve gecenin plutonian kıyısına, ayrıca sakın bırakma yalanını o ruhunun söylediği.Yalnızlığımı bozma, bırak iskemlemi, kadife minderimi. Al tebessümünü yüreğimden hadi çekip git ıssız kıyımdan. Öyle bir git ki zaman çalma bir daha sonsuz uykumdan. Düş kuran şeytanın gülen gözleri sözüne son verdi. ‘ Bir daha asla!’
13.01.2023/ Sahi
Edgar’dan bir dolu mısra… Anısına olsun… Sevgilerle…