Genç Pollyanna'ya önünde sınırını yalnızca kendi belirleyeceği bir bahçe verdi tanrı, bir avuç da tohum... Tohumların her birinin özellikleri vardı: başarı, sevgi, özveri, değer, saygı, çaba, umut… Ve bahçesi ruhundan akan benliğini temsil ediyordu.

Genç Pollyanna paylaşmayı, şifa yaymayı ve dostluğu kendi tohumlarını dağıtmak sanıyordu. Kiminin bahçesine saygı ve başarı tohumlarını ekti, kimininkine umut ve değeri ekti, kalbine sırtını dönenin bahçesine sevgiyi ekti, tembel ziyaretçilerine çaba ve özveri tohumlarını verdi… Büyük bir coşkuyla dağıtadururken elinde tohum kalmadığını gördü. Pollyanna o kadar pollyannaydı ki, kendi bahçesi bakımsızlıktan kurak çöle dönüşürken hâlâ elindeki tohumları fütursuzca dağıtmış olarak ne büyük iyilik yaptığını düşünüyordu. Böyle yaparak yalnızca gizli egosunu besleyebilmişti ama bu egodan da habersizdi. Ah Pollyanna, canımız Pollyanna...

Tohumların yeni sahipleri ya bunu önemsemeyip çürümesine sebep olmuş ya da kendine ait olmayan bu tohumları kendi yetiştirmiş gibi övgüyle sergilemişti bahçesinde. Üstelik Pollyanna'ya meyvesinden bir tane bile ikram etmemişlerdi. İyi de olmuştu, Pollyanna bu pollyannalıkla taş yesindi. Ama biz yine de içimizdeki merhamet tohumunu koruyup Pollyanna'ya öfkelenmeden devam edelim hikayemize...

Genç Pollyanna vitaminsizlikten kururken komşusu Gerçekçilik'in bahçesine ilişti gözü. Envai çeşit meyve ağaçlarıyla dolu, alabildiğine geniş ve bolluk içindeydi bahçesi. Gerçekçilik, tohumlarını kendi bahçesine ekmiş, böylelikle önce kendi bahçesini zenginleştirip büyütmüştü. Üstelik meyvelerini ilk kendi tadıyor, böylelikle yaşam gücü için gerekli vitaminleri alıyor, hatta bunlardan etrafındakilere de ikram etmekten geri durmuyordu. İnsanlar, Gerçekçilik'in kendi bahçesinde yetiştirdiği ağaçların altında gölgeleniyor, lezzetli meyvelerinden tadıyor ve böyle bir bahçeye sahip olmak için Gerçekçilik'ten kıymetli tavsiyeler ve hatta meyvelerinden tohumlar alıyorlardı...

Pollyanna asıl şifanın nasıl yayılacağını böylelikle görmüş oldu, nasıl yapılmaması gerektiğini ise ne yazık ki deneyerek tecrübe etmişti zaten. Ama olsundu; hayat, deneyimlerinden ders çıkarabilen bilinçlere karşı hep cömertti...