Bir kadının tüm ahlaki dayatmalara rağmen varoluş mücadelesi. Tanıdık geldi mi? Evet son derece klişe bir anlatı birkaç popüler sosla servis edilmiş: Fantastik öğeler, sarkastik bir anlatım, kadının cinselliği özgürce yaşaması, Viktorya dönemi Londra’sı ve Emma Stone’un estetik bedeni ile harmanlanan light pornografik sahneler. Harika bir tüketim filmi örneği. Ana temada da kadın ve feminizm meselesi olunca gişe ve ödül başarısı kaçınılmaz. Oscar adaylığı geldi bile.


Konu klişe olunca ve farklı bir bakış açısı geliştiremeyince anlatılanlar da klişeyi aşamıyor. Örneğin: Bella’nın bir ergen olarak cinselliği ilk keşfettiği an toplumsal ahlakın devreye girmesi ve bir erkek tarafından ayıplanması, kadının özgürlüğe cinsellik yoluyla ulaşması, Bella’nın yaratıcısına hem baba hem tanrı demesi tanrının yeryüzündeki temsilcisinin baba olduğunun ya da tam tersi tanrıyı erkeğin erkek olarak tasarladığını metaforu, Bella’nın cinsel hazzı tattıktan sonra otoriteye ilk karşı çıkışı ve bu karşı çıkıştan sonra Bella’nın ilk defa gerçek sex yapışı ve siyah beyaz ilerleyen filmin renkli görüntüye geçmesi, filmin sonunda da ağırbaşlı ve kadına hizmet etmeyi bilen kibar erkeğin aşkla ödüllendirilmesi gibi.


İkinci bölümde Bella rüştünü ispatlayıp bir birey olarak kendini ortaya koyduğunda da film yine klişelere boğuluyor. Hayatındaki tüm erkekler onu koruyup kollamak derdinde. O ise dünyayı keşfetmek istiyor. Herkes ona ahlaki kurallar dayatmaya çalışırken o saf doğasını yaşamaya çalışıyor. Dans ediyor, sex yapıyor, hunharca yemek yiyor, gezmek istiyor ve bu çevresindeki erkekleri çileden çıkarıyor. Özgürlüğüne kavuşan kadın artık hükmeden konumuna geçiyor. İsyanlar çıkarıyor, tahakküm niyeti olan erkelere başkaldırıp onlardan uzaklaşıyor. Bunu da erkeğin kadından cinsellik talebini kullanarak yapıyor. Kadın bu talebin farkına vardığında neredeyse hiçbir şey yapmadan erkeği harekete geçirebiliyor.


Filmin bu klişe tarzına birçok eleştiri getirilebilir elbet. Örneğin Bella her ne kadar özgür bir kadını temsil etse de onu var eden, biçimlendiren, hayatına yön veren yine bir erkek. Öyle ki bu erkek Bella’nın hem babası hem tanrısı. Görüldüğü gibi patriyarkaya ne kadar karşı çıksak da onu hayatımızdan çıkaramıyoruz. Bu durum mevcut paradigmanın erkek egemen toplum tarafından üretildiğini ve patriyarkayı yok etmek için mevcut bağlamı yok etmemiz gerektiğini hatırlatıyor bize. Yine yönetmenin niyetinin açık ettiği bir sahne var. Bella elinde bir kitapla ‘Emerson okuyorum, erkeklerin gelişimi hakkında bilgi veriyor. Kadınlara niye tavsiye vermediğini anlamıyorum. Belki de hiç bilmiyordur.’ Diyor. Burada erkeklerin bir kadını anlayamayacağı iddiası var. Yönetmen kendisinin bir erkek olduğunu unutmuş olsa gerek.


Yukarda bahsettiğim ve filmin ortaya koyduğu iddialar ile mantıksal – düşünsel hatalar belli belirsiz alaycı bir anlatış tarzı ve fantastik öğelerin içinde boğuluyor. Eğer filmin bu üslubu değil de ortaya koyduğu iddialar daha ön plandan olsaydı ciddi eleştiriler alabilirdi. Filmin başında fantastik öğeler çok yoğunken sonlara doğru azalıyor. Bence bu durum gelebilecek eleştirilere karşı başvurulan kurnazca bir yöntem.


Daha önce kadın erkek meseleleri ile akademik seviyede ilgilenmemiş bir kadın filmden çok büyük zevk alacaktır. Durumun farkında olan seyirciler içinse oyunculuklar, yönetmen Yorgos Lanthimos’un farklı çekim tarzı belli bir tatmin sağlayabilir. Onun dışında klişe bir konu ve standart tüketim filmi. Çok kısa sürede unutulacağından eminim.