Yaratıcılara inanırım, sayende.


Uykusunda sinek kanatlarının titreşimini duymuş bir kedi kadar hızlı hareket ederdi. Adımlarının ortaya çıkarıp ince kıllarla kaplı derisinin gölgelediği kasları avına odaklanmış bir kedininki kadar gerilir, dişlerini örten eti bıyıklarını çekiştirirdi. Varlığının doğası ona hissettirdiğinden daha vahşiydi ancak insanın farkını gösteren teni bu yüzden ruhunun üzerine sarılmıştı belki de. Maskenin ilk çeşidiydi. Zamanla bir çeşidi haline gelmişti ve hâlâ en etkin olanıydı. Oysaki onu kediye benzetmek, yapılan en doğru benzetme olmalıydı çünkü kedilerin maskeleri yoktur. Derilerinin üzerine serpiştirilmiş ay kraterlerinin mikroskobik haline benzeyen gözeneklerinden ince ve nispeten az kıllar değil, gür tüyler çıkar. Yine de gizleyemezler sevilmek isteklerini. Onlar, hissettiklerinden daha küçük birer vahşidir. Yine de hissettirdiğinden daha vahşi olduğunu düşünerek kendini kandırıyordu çünkü hayatta kalması için vereceği mücadelede en büyük silahı yalanlarla düğüm atarak ördüğü bir zırhtı.


Miğferini ifadesiz tutmak için çok uğraşmıştı. Bu, zaten ruhunu saklayan deri maskenin işlenmesi gibiydi. Bu ustalık eseriydi. Böylece ne yaparsa yapsın o ankinden daha az tahmin edilebilir olacağını düşünüyordu. Bir sonraki hareketini tahmin etmelerine izin verme. Kesin zafer teorisyenlerini çok okumuştu, çıkardığı tek şey adi bir dövüş disipliniydi çünkü tekniklerde ustalaştığını söylemesi bile bir yalandı. Sadece ustalaşmış gibi yapmanın ve bunun yalan olduğunu gizleyebilecek kadar iyi yapmanın gururunu yaşıyordu. Herhangi bir şeyi gerçek anlamı dışında eğip bükmenin müptelasıydı. Eğip bükemediği hiçbir faktör için boynunu eğmiyordu, dik bir şekilde dünyanın sonuna kaçıyordu. Koşuyordu ve inanmak zor ama bir kedi kadar hızlıydı.


En büyük tutkusu olarak adlandırdığı her şeyden çok kolay vazgeçebiliyordu böylece çünkü bu da büyük bir yalandı. Hayatının üzerine kurulu olduğunu düşündüğü platform, tek bir sineğin havalanmak için çırptığı kanatlarından yayılan titreşimle dahi yıkılabilirdi elbette ancak henüz hiç yıkılmadığı için bu da umurunda değildi. Defalarca umursamaya çalışmıştı, başaramıyordu. Ertesi gün unutuyor, havadan sudan bir bahaneyle yeni, yıkıcı, sonu olmayan bir yalan silsilesi başlatıyordu. En tehlikelisi de aynı bir kedi gibi şeytan tüyü denen o özel koruma kalkanına sahip olması ve gelmiş geçmiş en iyi hatiplerden biri olmasıydı. Onu duyan, kulaklarını tıkayamıyordu. Bir şekilde ağzının, mızrak uçlu dişlerinin arasına düşüyor ne olduğunu anlamadan yutuluyordu. Bu da bir yanılsamaydı, tahmin edersiniz ki. O kimseyi yutmuyordu, bir vücuda girip enfeksiyon gibi yayılıyordu. Bu, onun dizaynıydı.


Ama bir süredir hitap ederken kullanılmaya kararlı elleri dirseklerinden bükülüp kalkmamıştı çünkü sadece gözetliyordu. Eğer onlara hitap ederse bir yerde mutlaka sonraki hamlesini tahmin etmeye hevesli, kendini akıllı sanan birileri çıkacaktı. Ne kadar tahmin o kadar gerçeğe yakınlaşmak mı demekti? Yoksa ihtimaller arttıkça gerçeklikten uzaklaşılır mıydı? Bu faktör öylesine gözünü korkutuyordu ki, Ganj nehrinin pis sularında pasparlak derisini saklayabilen bir timsah edasıyla gömmüştü kendini. Halbuki bu onun kerametinden değil bedeninin bu rezilliğe tam otuz iki yılda adapte olabilecek kadar gelişmiş olmasındandı.


Keşke toprağa adapte olma sırası sonunda bana gelse, diye de düşünüyordu sıkça, son zamanlarda. Ne de olsa kaça kaça artık dünyanın vajinasından aşağı süzülmek zorunda kalacaktı. O delikten girecekti, anasından çıktığı gibi. Üstelik çıkmak kadar zor olmayacaktı. Geniş omuzları ona engel olmayacaktı ve eninde sonunda çürüyüp toprağa karışacaktı. Böylece otuz iki yıllık yaşamında ilk kez faydalı olacaktı.


Ama olmadı. Doğuşunun uğursuzluğu ona bir kere de olsa mucizevi bir deformasyon verdi. Faydasından çok zararı olmasına rağmen sigara yanıkları yüzünden delik deşik olmuş tekli bir koltuğun üzerinde 32. yaş gününü kutladı. Tekti çünkü yanında olmak derinizin içine süzülmesi demekti. Bunu yakalayabilmek ise pek de zeka gerektirmiyordu. Yeter ki ağzını açmasına izin verilmesin, ne olduğu anlaşılabiliyordu. Bu tanrının, insanlığı ondan koruma biçimiydi.


Küçük bir parça dahi samimiyet parıltısı kalmamış gözleri, koltuğun karşısına diktiği boy aynasında kendine gülümsüyordu. Kartal burnunun ucu nasıl olmuşsa yukarı dikilmişti, çenesinin uzantısı kemiklerinin üzerini kaplayan geceden kara kıllar yüzüne kasten batırılmış gibiydi. Kaç gündür tıraş olmadığını hatırlamıyordu, kaç gündür bu koltuğun üzerinde oturduğunu da hatırlamıyordu. Bu yüzden ortama adapte olmuştu artık. Yuvarlak yapılı odadaki herhangi bir mobilyadan veya aksesuardan farkı yoktu. Bu sebeple teninin kokusuna da alışmıştı ve on yıllık bir kül tablasına yakın bir kokuya sahip olduğunu zaten doğuştan bozuk bir yapıya sahip olan burnuyla ayırt edemiyordu. Yanan bir sigaraya dönüşmesine az kalmıştı belki de. Bacakları sararıyor, vücudunun geri kalanı beyazlıyordu. Gözlerinde yanan bir çakmağın alevini çaldığını düşündüren parıltılar vardı. Bir dal Camel'a dönüşüyordu. Bir dal Camel. Ağzını kapatmak için başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.


Sonra bir gün tüm sigara paketleri boşalacaktı çünkü jelatini yırtıp ilk dalı dudaklarıyla dengelemesinin üzerinden hayli zaman geçmişti, üstelik çok aceleciydi. O günün gelmesinin kendisi için hayırlı olacağını düşündüğü için de böyle yapmış olabilirdi çünkü tehlikede hissetmediği sürece uyuz edici düzeyde bir rahatlığa ve sabitliğe sahipti. O zaman bir bidon benzin dahi olmaksızın artık yüzüne düşmeye başlamış kıvırcık, kara saçlarının ilk telinden başlayacaktı yakmaya. Yangın sıçrayacaktı ancak inadından çığlık atmayacaktı. Sonraki adımını tahmin edemesinler diye sesini dahi çıkarmayacaktı.


Sahiden külü uzamış sigarasından içinin közü henüz sönmemiş bir parça kopup çıplak karnına düştüğünde canı yandı ancak yüzü dahi buruşmadı. Yerinden kalkmadı. İstese de kalkamazdı. Kendine belki de birçok kez yemin etmişti ama ilk kez tutmaya bu kadar hevesli ve kararlıydı. Burada tükenecekti. Derisinin kavrulduğunu, şekil değiştirip acıyla kıvrıldığını ve eridiğini hissetti. Bu bir mum ederdi, yine bir şekilde kutlamıştı doğum gününü. Gözlerini yumdu.


2019, Temmuz

İstanbul, Galata