Uzun ve ince bir selvi... Islık çalıyor dalları arasında usul bir rüzgar. Ve bin bir parçaya ayırdığım bu kara kalple bekliyorum selvi altındaki boş mezarımı doldurmayı. Kırgınım. Sana, ona, sizlere ama en çok kendime. Bu kadar hor görmemeli, bu kadar acımasız davranmamalı insan kendine. Hani kedere düşer de, böylesine... Böylesine acımasızlık yapamaz kendine. Başıboş binbir at kişnemesi, bomboş sokaklarda usanmadan çalan ve söyleyen müziği kendineler... Size adamadım hiçbir saç telimin arasından süzülen rüzgarı. Kendime bile adayamadım.

Gözlerinize bir kere olsun kendi gözlerimle bakamadım. Bir kere olsun kendimmişçesine bile dokunamadım size.

Herkesi aklında giyotine sürükleyebilir insan, herkesi. Ters cevap veren herhangisini, yolda sinirle yürüyeni, tanımadığınız ve elbisesine yakışmayan bir fular takanı bile. Yani gerçekten herkesi. Tek sorun her gece yatmadan kendini de mahkum etmesi giyotine, ucu küflenmiş herhangi bir kesiciye, birkaç kutu saçma ilaca, boynuna geçecek az yıpranmış bir ipe, vücuduna dokunmak istemediği insana; kadehe bile konmadan, bir plak bile dinlemeden içilen birkaç yudum alkole... Her sabah uyandığında yalnız olmak ve yalnız hissetmek. Birkaç çiçeği ve belki güneşi selamlamak. Erkenden uyandıran kuşlara ağız dolusu sövmek ve kahvaltı dahi etmemek. Kimsesiz karanlıklara sıkı sıkı bağlanmış bir kimseleriz, güneş doğmaz var olmaya çalıştığımız kuytulara. Ve sevilmek isteriz. Biz kimseler, ağaçların yosunlu tarafları, azınlıklar, dinden aforoz edilmişler ve bir dumana bağımlılar (...) sevilmek isteriz. Herkesleri hayatımızdan kovarız lâkin en çok biz isteriz ilgiyle göz bebeklerimize bakılmasını ve zamanla göz bebeği olmayı. Velhasılıkelâm, biz de sevilmek isteriz.

Vesselâm.




Motheroflilith 310521