İhsan Oktay Anar, 1960 yılında Yozgat’ta doğar. Ailesi İstanbullu’dur. 1974’ten beri İzmir’de yaşamaktadır. Atalarının Kazan’dan 1893’te geldiği bilinmektedir. Anar’ın büyükbabası İstanbul’da müderrislik yapmış olan Abdullah Almaçov’dur. Babası Mehmet Sait Bey, Tekel’de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise İstanbullu bir memurdur. Yazarın Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar, onların da tıpkı babası gibi sürekli okuduklarından bahseder. Anar, Suskunlar adlı romanını ablalarına ithaf eder. (Koçakoğlu, 20)


İhsan Oktay Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul’da okumuş, lise çağlarında İzmir’e gelmiştir. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi’ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır. Okuldan kaçıp kütüphaneye gittiği için okuldan atılan yazar, lise eğitimini akşam lisesinde tamamlamıştır.


Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe bölümünü kazanan Anar, bu bölüme isteyerek girmediğini anlatır. Felsefe bölümünün kendisi için kolay geldiğini, böylelikle okumaya ve yazmaya daha çok zaman ayırabildiğinden bahseden yazar, yüksek lisans eğitimini de aynı üniversitede tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimini ise askerliği ertelemek için yaptığını söyler.


İhsan Oktay Anar, her ne kadar askerliği tehir için yüksek lisansa başlasa da o da bu vatani görevi yapmanın mecburiyetinin farkındadır. Yazar 1995 yılında Güneydoğu’da TİM komutanı olarak askerliğini yapar. (Koçakoğlu, 21)


Çalışmaya lise yıllarında başlamıştır. Karşıyaka Erkek Lisesi’nde akşamları eğitim alan Anar, boş kalan zamanlarında tabela boyamış, daha sonra yağlı boya resimlerle uğraşmış ve bunu üniversite yıllarına kadar sürdürmüştür. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünü kazandıktan sonra iş hayatından uzaklaşıp üniversite ve yüksek lisans eğitimleri ile uğraşmıştır. 2011 yılında Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünden öğretim üyesi olarak emekli olmuştur.


Anar, Felsefe bölümünden öğrencisi olan Özlem Hanımla 1999 yılında evlenmiştir. “Mutsuzluk verimliliğin nedeni olabilir. Ancak mutluluk daha çok verimli olmanızı sağlıyor.” diyen yazar, eşiyle evlendikten sonra daha üretken olduğunu belirtir. Bu dönemde Amat ve Suskunlar adlı eserlerini ortaya koyan Anar, Amat’ı da eşine ithaf etmiştir. (Koçakoğlu, 22)


Özlem Hanım, İhsan Oktay Anar’la ilgili söyleşilerinde eşinin suskunluğu tercih ettiğine, dinlemeyi ve gözlemlemeyi yeğlediğine, şakacılığına, klasik müzik hayranlığına, keman çalmayı sevdiğine değinir. Göz önünde bulunmayı sevmeyen Anar, özel hayatı hakkında açıklamalarda bulunmaz. Basına veya televizyon programlarına çıkmayı reddeder röportaj vermez, sosyal medya kullanmayı da tercih etmez. Koçakoğlu’nun röportajları dışında Anar’ı, romanları veya kendi kişiliği hakkında konuşurken duymayız. Bu yüzden onun kişisel hayatı hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak o kadar da kolay değil.

İhsan Oktay Anar’ın yayınlanan ilk hikâyesi "Kȃfirler İçin Apologya" 1985’te Morköpük dergisinde, sonraki birkaç öyküsü yine aynı dergide ve Kitaplık'ta çıkmıştır. Yayınlanan ilk romanı Puslu Kıtalar Atlası (1995), yirmiden fazla dile çevrilmiştir. Roman, sinemaya uyarlanmak istenmiş ancak yazar izin vermemiştir. 2015’te İlban Ertem'in çizimleriyle eser çizgi roman olarak yayınlanmıştır. (Karlıdağ, 2018)

Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’ndan önce yazıp yayınlamadığı Tamu adlı bir romanı daha vardır. Edebiyat dünyasına girişi, daha sonra da hep anılacak olan Puslu Kıtalar Atlası romanı ile olmuştur. Bu roman diğer romanları üzerinde de büyük etkiye sahiptir.


Puslu Kıtalar Atlası, Türk edebiyatında, postmodern anlatı geleneğinin üzerine eklenen, kendinden önceki romanlardan tarihsel ve fantastik anlatılarıyla ayrılan bir romandır. Romanın kurgusunda birbirinden ayrı ilerleyen karakterler anlatılarının sona doğru kesişmesi, buna rağmen bir sonuca varmayışı, okura her şeyin hayal ile gerçek arasında bir yerlerde olduğunu düşündürür. Uzun İhsan Efendi’nin bir karakter mi yoksa Anar’ın kendisi mi olduğu soruları okurun kafasını karıştırır. Anar’ın bunu bilerek yaptığı şu ifadelerden anlaşılır: “Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata’da, Yelkenci Han’ı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, İzmir’de oturan mahzun ve şaşkın adam mı?” (237).


Anar, romanda çoğu yerde üstkurmacayı ustalıkla kullanır. Anlatıcı, karakterlerin tüm kaderini bilirken okurun da neye dikkat edeceği üzerinde durur. Anlatı ilerlerken ilahi bir müdahale olur ve Uzun İhsan Efendi/Anar olaya müdahale eder.

Yazarın ikinci romanı olan Kitab-ül Hiyel, üç kişinin hayat öyküsünü birleştiren ve aralara karışan grafiklerle, tablolarla görsel zenginlik taşıyan farklı bir eserdir. Kitab-ül Hiyel, Osmanlı’nın üç döneminde geçen üç karakterin çerçeve hikâyesini aktarır. Roman, tarihsel roman tekniği kullanılarak kurmaca bir tarihin içinde mekanikle ilgilenen mucitlerin “hiyel” ilmiyle olan ilişkilerini anlatır.


Kitab-ül Hiyel’de yine uzun boylu, çekik gözlü tasvir edilen Uzun İhsan Efendi, roman boyunca Yâfes Çelebi, Calûd ve Üzeyir’e yakın bir yerdedir. Uzun İhsan Efendi, romanda yılların yaşlandırmadığı karakterdir ve yine postmodern anlatıda yazarın kendini tasvir etmesine aslında metne dâhil olmasına örnektir (Gizli, 76).


Yazarın üçüncü romanı olan ve sekiz öyküyle aktarılan Efrȃsiyab’ın Hikȃyeleri'nde mitler, fantastik ögeler masalsı bir geleneksel anlatıyla oluşturulmuştur. Ölüm, bir karakter olarak romanda yer alır. Ölüm, canını alacağı insanlarla oyun oynamayı sever. Apturrahman, Ölüm’e bir teklifte bulunur. Oyunu kazanırsa yüz sene daha yaşayacak eğer kazanamazsa Ölüm, Apturrahman ve bir arkadaşının canını alacaktır. Apturrahman oyunu kaybeder ve kendisiyle birlikte Cezzar Dede’yi de Ölüm’e mahkûm eder. Ölüm, bunun üzerine Cezzar Dede’ye bir teklifte daha bulunur. Kendisine anlatacağı her hikâye Cezzar Dede’nin hayatına bir saat daha katacaktır. Bu şekilde torunlarına hikâyeler anlatarak bir süre daha yaşamaya devam eder.


Uzun İhsan Efendi, bu romanda Ölüm’den sürekli kaçan bir karakter olarak sunulur. “Vadesi dolan Uzun İhsan Efendi, her seferinde garip bir şekilde Ölüm’den kurtulmayı başarır. Çünkü romanın sonunda Ölüm, Uzun İhsan Efendi’den yardım ister. Uzun İhsan Efendi, Ölüm’ün bu yardım isteğini bir süre daha yaşamak karşılığında yerine getirerek Ölüm’ü alt eder” (Gizli, 76).


Anar’ın dördüncü romanı Amat: bir gemi ve mürettebatının fantastik ve büyülü maceralarını konu alır. Romanın konusu, her biri günahkâr olan denizcilerin giderek makûs kaderlerine ve günahlarının cezasını çekmeye yaklaştıkları bir lanetli gemide geçer. Diyavol Paşa, geminin kaptanıdır ve sürekli içer. Bunun sebebi kendinin şeytan olduğunu düşünmesidir.


“Amat, sıradan bir savaş gemisi değildir. Gemi mürettebatının her biri günahkârdır. Üstelik geminin kaptanı Diyavol Paşa, eserde şeytanı simgeler. Amat, içinde her türlü acayipliklerin olduğu ve günahkârların yer aldığı bir cehennem olarak tasvir edilir” (Gizli, 76). Amat, olağanüstü olayların mürettebat tarafından olağan bir şekilde karşılandığı, her bir karakterin fantastik ögelerle betimlendiği bir eserdir. Birbirine bağlanan en sonunda çözümlenen örgülerle Amat gemisi sakinleri aynı sona mahkûm olurlar.


Anar’ın beşinci romanı Suskunlar yazarın olgunluk eseri kabul edilir. Yazarın önceki romanları gibi çok katmanlı bir yapısı olan roman, 2007’de Oğuz Atay Roman Ödülü’ne layık görülmüştür. Farklı dünyaları birleştiren romanda, iyinin ve kötünün savaşını, birçok ilginç tip üzerinden izlemek mümkündür. (Karlıdağ, 2018)

Suskunlar, Yegâh, Dügâh ve Segâh olmak üzere müzik makamı üzerinden üçe ayrılır. Mûsikî, romanda sıkça kullanılan bir motiftir. Karakterlerin çoğu farklı bir enstrüman çalar. Kanun, keman, ney gibi müzik aletleri çoğu yerde tasavvufi anlatıyla fantastiğin iç içe girdiği bir anlatıyı ortaya çıkarır. Hayaletler, şeytanlar ve fantastik ögeler Suskunlar’da belirgin şekilde yer alır.


Yazarın altıncı romanı olan Yedinci Gün, üç bölümden oluşur. “İhsan Sait, sevdiği kadın Prenses Döjira’ya kavuşmak için geleceğe gitmek ister. Bu astral seyahat için bir zeplin tasarlar ve uzun uğraşlar sonucunda zeplini yapmayı başarır. Zeplin, türlü olaylardan sonra havalanmayı başarır. Havada seyir halinde olan zeplin düşürülmeye çalışılır ama bir şekilde bu saldırıdan kurtulur. Zeplin en yükseğe çıktığında İhsan Sait kendini dondurur ve geleceğe doğru yol alır” (Gizli, 47-48).


Yedinci Gün romanında ana karakterin isminin İhsan oluşu yine Anar’ın kendi ismini üstkurmaca olarak kullanmasıyla ilgilidir. Yedinci Gün, altı günde tüm maceraları yaşayıp yedinci gün dinlenen İhsan Sait’in yarı tanrı formuna ulaşmasını betimler ve tanrının dünya yaratımını alegorileştirir. Metafizik ve fantastiğin izlerini bilimkurguyla birleştiren Anar, romanı gerçek mi düş mü sorularının etrafında bir aralıkta bırakır. Postmodern anlatı bu romanda da sıkça göze çarpar.


Yazarın yedinci romanı Galîz Kahraman, İdris Amil adlı baş karakterin sıradan bir insan olmasının ötesine gitmeye çalışmasını ve her şey olmaya çalışıp hiçbir şey olamayışını anlatan bir romandır. Romanın sonunda aslında İdris Amil’in bir antropolog tarafından üst insan olduğu belirtilir. “İdris Amil anlatının galîz kahramanıdır. Romanda İdris Amil’in başından geçenler daima abartılı, ironik bir dille sunulur” (Gizli, 89).


Anar, 2022 yılında Tiamat’ı okurlarına sunar. Sekizinci romanıyla uzun bir aradan sonra edebiyat dünyasına tekrar dönen Anar, seçtiği konu ve onu işleyişiyle yine kendi üslubunu ve çizgisini ortaya koyar. “Olaylar, 1915 yılında T1amat kodlu Abdülhamit sınıfı bir tahtelbahir gemisinde yani bir denizaltında geçer. Mürettebat, bir destroyer (savaş gemisi) yok ettikten sonra terk edilmiş bir şilebe (yük gemisi) rastlar. Mürettebattan bazıları şilebe, erzak ve ganimet bulma umuduyla gider. Şilebin etrafında kafatasları delinmiş ve içi boş, tuhaf cesetlerle karşılaşırlar. Ardından bir sandık bulurlar. Bu sandığı ve yine şilepte rastladıkları yedi çiviyi de tahtelbahir gemisine getirirler. Sandığın gelmesiyle esrarengiz olaylar ve uğursuzluklar başlar” (Tunçtan, 156-57).


Tiamat, yoğun ve peş peşe ilerleyen olayları soluk kesmeden okuyucuya aktarır. Anlatının içinde mitler, dini referanslar ve fantastik unsurlar yer alır. Konusu itibariyle Amat’ı çağrıştıran Tiamat, bir denizaltı olması ve Amat’tan zaman olarak yüzlerce yıl sonraki bir zamanda geçmesiyle farklı bir bağlamda durur. Amat’ta herkesin bir günahının olduğu ve geminin temsilinin buna göre sağlandığı konusu üzerinde durulurken Tiamat’ta yedi günah üzerinde durulur.


Yedi rakamı, masallarda, efsanelerde ve halk öykülerinde sıklıkla kullanılır. Eserde yedi çivinin her biri kurbanların peşine düşer, onların kanını ve ruhunu emerek öldürür. Bu hadise Hristiyanlık inancındaki yedi ölümcül günahı çağrıştırır. Yedi ölümcül günah; kibir, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke ve tembelliktir. (Tunçtan, 156)


Mürettebattaki karakterler işlediği günahlarla eşleşir. Fenerbalığı, bu günahları temizlemek için gönderilmiş mitolojiye dayanan fantastik bir canavardır. Fenerbalığının batığa yaklaşmasıyla başlayan roman yine aynı fenerbalığının tahtelbahrin etrafında dolaşmasıyla ve iki meleğin gülümsemesini görmesiyle sona erer. Fenerbalığını da tuz denizinin ilkel su Tanrıçası Tiamat yaratmıştı. Çünkü mitoloji de Tiamat’ın bir diğer adı her şeyin yaratıcısı anlamına gelen “Ummu-Hubur”dur. Kitabın ismi Tiamat, Antik Babil mitolojisine göre kaosun yaratıcısı ve okyanus tanrıçasıdır. Bu nedenle romanın kurgusunu da “kaos” ve “su” oluşturur. (Tunçtan, 156)


Mitler, romanda kapsadığı bu alanlarla romanın felsefesinin oluşmasında büyük etkiye sahiptir. Romanda zamanın, bu mitler ve bazı metinlerarası alıntılarla genişleyip daraldığı söylenebilir. Anar’ın romanları, zengin bir dil işçiliğinin ürünü kabul edilir. Bunun nedenlerinden biri, Anar'ın romanlarındaki mitolojik, dinî, efsanevî, tarihî kişiler, farklı anlatılardan tipler, defineciler, imamlar, tüccarlar, gezginler, dervişler, şeyhler, denizciler, kȃhinler, hırsızlar, dilenciler, filozoflar, mucitler, lağımcılar, kalyoncular, gabyarlar, sakiler, köçekler gibi çok zengin ve renkli kişi kadrosudur. (Karlıdağ, 2018)


Zengin kişi kadrosunun yanı sıra tek bir karaktere odaklanmayan Anar, okura üzerinde durup düşüneceği bir pusula vermez. Olayların bir bütün olarak görülmesi için karakterlere ayırdığı anlatı cümlelerini kısa tutar. Onları birbiri arasında konuşturur ama kimin haklı veya haksız olduğuna okur karar vermekte güçlük çeker.


Anar’ın romanlarında karakterler birbirleriyle uğraşırlar. Çok iyi veya çok kötü tiplemeler ise hepsinde bir kusur olacak şekilde çizilir. Her karakter birbirinden farklıdır. Mesleği, fiziksel görünüşü, inanışı ve ırkı gibi birçok tarzda tipin bir arada olması odağı yolculuk odağından sürekli kaydırır. Anar’ın romanlarında her kesimin bir araya geldiği ve rollerin tepetaklak olduğu karnavalesk bir anlatıyla sunulması hem kozmopolit Osmanlı’yı öne çıkarır hem de anlatıcının mesajını iletmesine yardımcı olur.


İhsan Oktay Anar’ın dilinde kişilerle ilgili öne çıkan farklı bir özellik de “merkez” kavramının olmamasıdır. Bölünmüşlük hȃkimdir, hiçbir odak noktası yoktur. Aynı birey çeşitli gruplarda yer alabilir. Postmodern edebiyat algısındaki bölünmüşlüğün bir yansıması olan bu tip ya da grup geçişliliği, romanlardaki odak noktasını kaldırmıştır. (Ertem, 63)


Bu bölünmüşlük bizi neredeyse tüm romanlarında takip eder. Okur, maceranın devamlılığı için odağını bir türlü kime çevireceğini bilemez. Bu, Anar’ın tek bir gerçek yoktur demek isteyişinden kaynaklanıyor olabilir. Okur, belirli bir anlama vardığı anda Anar, bunun tam da öyle olmadığından bazı pürüzlerin çıkabileceğinden bahseder. Bu sayede gerçek, roman boyunca sürekli ertelenen bir olgu hâline gelir. Postmodernizmin yıktığı anlamı tekrar kazanmayı veya hiçbir anlamın olmayışını bu şekilde belirten Anar, bu yönüyle kurguları olağanüstülük ile sadelik arasındaki çizgiye oturtur.


Arapça ve Farsça kelimelerin yoğunluğu, uzun cümlelerin arasındaki Osmanlıca tamlamalar, ya da farklı dillerden sözcüklerin komik dönüşümleri bu bağlamda dikkat çeker. Pisagor'un “Fissagor"a, Descartes'ın “Rendekȃr"a, Galileo'nun “Gaîlevî"ye dönüşmesi, yazarın romanlarındaki oyunsuluğun, parodik dil algısının sonucudur. Dikkat çeken başka bir özellik de kaba sözlerin, küfrün, argonun, eşcinsel ve erotik öğelerin sıklığıdır. (Karlıdağ, 2018)


Anar, karakterlerini isimlendirirken uzun tamlamaları kullanır. Karakter, genelde falancalardan olur ve belirli bir ata mesleğini veya bir şekilde aldığı lakabı kullanmaya devam ettiği için o adlarla romanda yer alır. Yabancı birçok kelime de bu çeşit tamlamalar ve Türkçeye uyarlamalarla Anar’ın oynadığı oyunu karmaşıklaştırır.


Anar’ın romanlarında küfürler ve argolar tarih yazımında çizilen Osmanlı’nın tersine apaçık bir Osmanlı’nın içinde yer alır. Burada tabular genel hatlarıyla yıkılmıştır. Küfürler havada uçuşurken diğer tarafta da ibadetler yerine getirilir. Bu çelişkinin tam ortasında verilen uluorta bulunma hâli okura, tarihin görünmeyen yanını veya yeniden yazımını imler. Anar’ın parodileştirdiği karakterler belirli tarihi kişiliklerin temsili niteliğinde romanda görünüp kendini çeker. Abartılı öğeler sıklıkla kullanılarak metnin gerçekle olan ilişkisi kırılır ve anlatıların dili masal diline yaklaştırılır. Olağanüstü dilin yarattığı renkli atmosfer de fantastik bir dünyanın kapılarını aralar; böylece mantık ilkesinin temelleri sarsılır. (Karlıdağ, 2018)


Anar, romanın gerçekliğini ustaca kurgularken bu gerçekliğin üstüne serdiği fantastik ögeleri ara ara verip anlamı bulanıklaştırır veya anlamı bu mantık dışı olan gerçeğin üstünde arar. Anar romanlarında mitler metnin özünü oluşturur. Masalsı anlatının yanında bu mitlerin, rivayetlerin, dinsel anlatıların romandaki belirli bir karakter üzerinden iletilmesi bu anlatıları gerçeğe daha da yaklaştırır. Rivayetler, sağlam kaynaklardan alındığı vurgulanarak kimi zaman anlatıcının bakış açısından kimi zaman da karakterden okura aktarılır. Anar’ın romanlarında Fantastik, Osmanlı’nın meşhur yerlerinde, düşsel âlemlerde, denizlerde ve ara sokaklar gibi tanıdık mekânlarda geçer.


Postmodern anlatım tekniklerinin yoğunluğu anlatıdaki bütüncül, tek merkezli bir yapılanmayı da alt üst eder. Daha doğrusu İhsan Oktay Anar’ın romanlarında tanımlanabilecek bütüncül bir yapı vardır; ancak bu yapı parçalılık üzerine kurulmuştur. Doğal olarak da İhsan Oktay Anar’ı tek bir izlek üzerinden açıklamak yetersizdir. (Karlıdağ, 2018) Parçalılık, diğer postmodern Türk edebiyatı metinlerinde olduğu gibi Anar’ın romanlarında da vardır. Anar’da anlatının konusu belliyken sona giden yolda karmaşıklaşan olay örgüsü, anlatıcının/yazarın müdahaleleri, metinlerarasılık, alıntı, kolaj, parodi, pastiş, üstkurmaca gibi tekniklerle birlikte okurun içinden kolay kolay çıkamayacağı bir labirente dönüşür.


Çok göz önünde olmadan eser vermeyi yeğleyen İhsan Oktay Anar, fantastikle tarihselin, geçmişle gerçeğin harmanlandığı çokkatmanlı yepyeni bir anlatı evreni kurarak, okuruna sürprizlerle dolu ama zorlu bir okuma süreci vadederek 1990 sonrasında çağdaş Türk romancılığında tamamen kendine özgü bir yer edinmiştir. (Karlıdağ, 2018) Fantastik anlatıların yer yer gerçeğin üzerini örttüğü romanlarında kurduğu güçlü üslubuyla Anar, okurunu anlatı dünyasının içine davet ederken tarihi yeni baştan betimler. Okura daha sonra karşılaşacağı garip olaylar silsilesi için bir dinlenme alanı açar.


 Bu sayede puslu anlatıların, sonsuz koridorların içinde kaybolurken hiyel ile hayali karıştırmanın nelere mal olacağını öğrenir, efrasiyabın efsanelerini ergitiriz içimize. Amat ile Tiamat’ı fırtınalı bir günde ufukta hayal meyal görürken yolda bir yerlerde ölümden kaçmakla meşgul olan Uzun İhsan Efendi’ye rastlarız. Belki de Uzun İhsan Efendi, bir yerlerde o muzip ifadesini takınıp düşünüyor ve belki de biz onun hakkında fısıldaşırken o her şeyi bilmek için zamanda sürekli yer değiştirip yeni öyküsü için efsaneler arıyordur kim bilir...

 

Kaynakça


  • Anar, İhsan Oktay. “Puslu Kıtalar Atlası” İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.


  • Aydemir, Mustafa ve Tunçtan, Bilcan. "İhsan Oktay Anar’ın Tiamat Adlı Romanında Postmodern Özellikler." Edebi Eleştiri Dergisi, 2022: 153-164.


  • Ertem, Cengiz. “Türk Romanında Modern Arayışlar ve Postmodernizm.” 2000 yılında Türk Öykü ve Romanı- Sempozyum Bildirileri, 1999: 92-111.


  • Gizli, Ceylan. İhsan Oktay Anar'ın Romanlarında Fantastik Unsurlar.” Yüksek Lisans Tezi. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, 2019.


  • Koçakoğlu, Ahmet. “İhsan Oktay Anar Hayatı-Eserleri-Sanatı.” Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2008.