KAŞINTI

Kaşınmak. Üzerimde bu kadar güçlü etkisi olan başka bir kelime yok. Parmak izlerim silinene, tırnaklarım yüzümü yaralayana kadar giden bu hastalıklı düşünce beni esiri yapmıştı.


Bir kız arkadaşım vardı. Yüzüne düşen saçlarını düzeltme bahanesiyle yanaklarını kaşımayla başlayan dürtüm, beni yeni bir okyanusa sokmuştu. Başka insanları kaşımak, Tanrım ne büyük bir keşif ve arzu dünyası! Ama bu keşif büyük bir buhranla sonuçlandı. Saçlarında elimi gezdirirken elime bulaşan bir karıncalanma hissi kafa derisini kaşımaya itmeye başladı beni. Canını yaktığımda bağırdığında binbir özür dileyerek kendime hakim olacağıma dair ona söz verdim. Ama çok geçmeden el ele tutuşurken avuçlarına tırnaklarımı bastırıp kaşımaya başlamam sanırım bardağı taşıran son damla oldu. Yolun ortasında bağırtılar eşliğinde, hastalıklı bir manyak olarak nitelendirilirken bile aklımda olan tek şey onun dilini kaşıma isteğiydi.

Ve böylece yine kürkçü dükkanıma yani kendi bedenime geri dönmek zorunda kalmıştım.


Sonuç içler acısıydı. Bir gün arkadaşım beni evimde, elim boğazımda kısa süreli nefessizlikten bayılmış halde bulduğunda durumumun bir hastalık olduğuna ikna olmuştum. Sebep olarak organlarımı kaşıma isteğimin sonucunda bu kazanın yaşanmış olduğunu açıkladığımda derhal tedavi görmem konusunda uzun nasihatler dinlemek zorunda kaldım. Ama biliyorsunuz, yine o nasihatlerin arasında aklıma takılan tek şey arkadaşımın boğazını kaşıma isteğiydi.


Tedavi olarak terapi görmenin yanı sıra, kaşıma isteğimin vücudumu yaralamasını önlemek için ünlü bir plastik cerrahi uzmanından bana ikinci bir deri yapmasını istedim. Başlarda bana tuhaf bir gözle baksa da ücreti karşılayacak durumda oluşum onun nazarında sorulardan daha önemliydi.


Deri işe yaramaya başlamıştı, güzel ve sağlam bir malzemeden yapıldığından ne kadar kaşırsam kaşıyayım bir zararı olmuyor ve parmaklarım yorulduğunda ister istemez kaşıma isteğim de son buluyordu. Ama ufak bir problem vardı. Sahte deri gerçek derimi kaşındırmaya başlamıştı özellikle bileklerimin olduğu yeri. O yüzden o kısmı düzgün bir biçimde yırtıp kalem yardımıyla derinin iç tarafını kaşımaya başladım. Tarif edilemez bir mutluluktu, sanki bileğimdeki damarları kaşıyabiliyordum. Ama her güzel şey ufak bir dikkatsizlikle son bulur. Benim başıma gelen de buydu.


Yine sahte derimde açtığım aralığın kaşındığı bir andı. Kalemi aradan sokmaya çalıştım ve kalem derimin üzerinde yukarıya doğru kaydı. Düşünceme göre sıcaklardan dolayı o kısım tekrar yapışmıştı. Ufak bir jilet yardımıyla o kısmı tekrar açmamla kanların akması bir oldu. Deriyi orijinal derim hava alsın diye çıkardığımı tamamen unutmuştum. Bir bez yardımıyla kan akan yeri kapattım ama işte fırsat elimdeydi deliliğin o mükemmel okyanusu beni çağırıyordu ve ben boğulmak istiyordum. O yüzden bezi yavaşça çektim, ince bir çizik olduğundan ve sanırım büyük bir şansın da yardımıyla damarlar da kesik yoktu. Ah gözlerimin bu kırmızı ve beyaz tonların rengarenk tablosuyla ziyafet çekmesine izin verdikten sonra parmaklarımı usulca o ince yarıktan içeriye soktum. Ve o tablonun içindeki tüm ahengi kaşımaya başladım.


Beni yine kendimden geçmiş halde bulduklarında durumumun bir hastanede ellerim bağlı bir şekilde yatırılacak kadar büyük olduğuna karar verip şu an bulunduğum yere koymuşlar. Bir akıl hastanesi. Neyse ki öykümü yayınlamak isteyen bir gazeteci benimle iletişime geçti ve dilimle yazdığım sürece bir bilgisayar kullanmama bile izin verdiler. Lanet olsun, dilim çok fena kaşınıyor ve ellerim bağlı. Ah, doğru, dişlerim var. Sanırım bu bir veda, kaşıntıya kalın.