Bir genç, beni sokakta yürürken durdurdu. Elime bir kağıt tutuşturdu. 


“On altı yaşında, henüz hayata atılmamışken her şeyin tam yamacında olmak değişik bir his. Beni dürtüp duran beklentilerim ve hayallerim var, üstünde düşünebileceğim ve bazı geceler aklımda dönüp duran anılarım var. En önemlisi de bağımsızlığını kazanmakta istekli ve gayretli olan; sürekli gelişen bir benliğim, aklım var. Tüm bu değişime ve büyümeye ayak uydurmak oldukça zor. Çoğu zaman yalpalıyorum, endişeleniyorum, bazen hayatın bir köşesinde duvara yapışmış bir kalıntı gibi hissederken bir anda dünyanın merkezine bizzat kendimi  oturtuveriyorum. Fakat bunlardan öte en çok da korkuyorum galiba. Hayattan ve beni dönüştüreceği kişiyi sevmemekten. Koca bir bilinmezlikten. Bu hem heyecan verici hem de yorucu. Ama engel olamıyoruz, elimizde olsa engel de olmazdık galiba. 


…Gençlik, şimdi her yerde gördüğüm tek şey o. Her şeyden kaçıp sadece kendi gözümün içine dalsam, sadece kendime baksam yine gördüğüm o. Ne kadar kaçarsam kaçayım, gencim ben; genciz biz. Hata yapmaktan ve hayata dair gerçekçi taslaklardan oluşan, asla sabit kalmayan, insanın kendini yavaş yavaş inşa edip bir çırpıda yıkabildiği bir geçiş döneminin; belki geriye baktığımda burnumu en derinden sızlatacak olan saatlerin, günlerin, yılların içindeyim. Ama ben o kadar gençlikten uzağım ki en küçük hatalarım bile beni geceleri kovalıyor. Hayata dair taslaklarımı beğenmiyor, karalıyor, gözyaşlarımla ıslatıp endişemle yakıyorum. Yıkılmasından korkarak gizli saklı inşa ediyorum kendimi; öyle ki bunun gerçek bir inşa, bir yükseliş olup olmadığından emin bile değilim. Ruhum kokuşmuş benim, daha giymeden rafa kaldırılan kıyafetler gibi beklemekten güvelenmiş. Bir gün kendi ruhumu bütün haliyle utanmadan giyebilir miyim bilmiyorum, o olduğu yerde eskimiş hali gün geçtikçe daha çok midemi bulandırıyor. Gençlik o kadar garip ki insan kendi ruhunu bile beğenmiyor. 


…Bir gün beni, “kendimi takınmış” bulacağım ve o zaman etrafımda gördüğüm her şey gençlik ışığıyla aydınlanacak, hayatı bir başka anlama kavuşturacağım. Ben de hayatın bazen sert bazen yumuşak dokunuşlarla şekillendirdiği bir kilden insan olacağım. Her yerimden hayat ve anlam izleri okunacak, zihnimde kurduğum o tren genişleyip evrenin ta kendisi olacak. Bir gün ben de yaşayacağım, sızlansam da yapacağım bunu. Fakat ne olursa olsun odamın tavanı, aklımdaki kayıp düşünceler ve her an sancıyan ruhum; sizleri hiç bırakmayacağım.”


Gencin o tanıdık dönemece sapıp o tanıdık sokağa girmesini izledim. Evime gitmesini izledim. Gölgesinin büyümesini izledim.