Son bir yıldır neler yaşadığını bilmiyorum ama ben uzun süredir düşüncelerimle baş başayım. Burada kendimden değil, tam olarak kafamın içinden bahsediyorum. Zihnimde insanların olmak istediğinden daha kötü yerde olduğuna dair ürkütücü bir düşünce var. Adeta insanlar yetersizlikleriyle savaşmaktan yorgun düşmüşler, bu yüzden özlerini bulamıyorlar. Buna rağmen bir yerlerde kendilerine ait bir şeyler olduğunu bilmek onları hayatta tutuyor gibi. Zihnimde sonsuz düşünceler trenlere binip bir istasyondan diğerine geziniyor, hem de vizesiz! Bir düşünceden diğerine geçerken sanki giriş çıkışlarda memurlar var ve bazı sorular soruyorlar, buraya neden geldin? Bu düşüncede ne kadar kalacaksın? Bazen iki-üç gün bazen birkaç saat dolaşmama müsaade ediyorlar ama ben bazı düşüncelerde olması gereken süreleri aşıp kaçak kalıyorum. Böyle giderse bir gün kara listeye ekleneceğimi biliyorum. Bir düşünceye saplanıp kaldığım için bir daha o konuyu sağlıklı düşünmeme bile müsaade edilmeyebilir. Bu noktalarda kara listeye girmemek için iyi düşüncelerde vakit geçirip zaman kazanmaya çalışıyorum.

Olduğum kişi ve olmak istediğim kişi arasında seyahat etmek oldukça yorucu, sırt çantamdan henüz çıkarmadığım potansiyelim evdeki eski eşyalar kadar yer kaplıyor, beklentilerimi de aynı yere sıkıştırdım, zamanla ağırlık yapıyor ve bazen rota değiştirirken çantamı içindekilerle birlikte önceki istasyonda unuttuğumdan geri dönmek zorunda kalıyorum. Bir yandan yüküm hafiflerken bir yandan da potansiyelimi yitirdiğim için anlamsız kalıyorum, onları bıraktığım yerden eski düşüncelerimle gidip elim mahkûm geri alıyorum.

Olduğu kişiden uzaklaşıp olmak istediğine odaklanarak insan kendini nasıl bulabilir? İç sesinden, potansiyelinden uzaklaşarak bu mümkün mü? Düşüncelerimle seyahat bir süre boyunca çok yorucuydu ta ki yalnızca düşüncelerimle yolculuk etmediğimi fark edene kadar… Düşüncem değişiyordu ama bir değişken daha vardı, rollerim… Bazen bir arkadaş, bazen çocuk, bazı zamanlarda bir çalışan... Tek bir rolde kalsaydım eğer bunun tek bir düşüncede kalmaktan farkı olur muydu? Rollerimin ve düşüncelerimin değişkenliği dengede olmadığında bu tutarsızlıktan bunalmıştım. Çünkü genellikle yaramaz bir çocuk gibi oradan oraya koşan roller değil düşüncelerdir, roller ona yetişmekte zorlanıp bizi yetersizlikle sınar. Olmak istediğimiz kişi olamadıkça düşüncelerimiz mülteci gibi sınırı ihlal edip illegal yollardan ilerlemeye çalışır ve eğer hedefe ulaşırsa gittiği yerde tanınmaz. Bu da özümüzden uzaklaşmanın, yabancılaşmanın bir biçimidir...

Uzun süredir düşüncelerimle baş başaydım... Zihnimde dolanıp duran onca düşünce başıboş gezinirken ben öylece durup onları izlediğimi fark ettim. Onca zaman hiç oraya gitme demedim. Şimdi sırası değil, hayır demedim, dur demedim. Boş ver, çantan da o istasyonda kalsın, bırak yenisini alırsın demedim. Ben söylemedikçe o yolunu bilmez düşünceler bunu özgür irade sanıp zihnimde dolaşmaya devam etti. Sanki olması gerekenden, idealden uzaklaşıyordum ve her şey daha kötü bir hal alıyordu. Düşünmekten yorulmak, benim hissettiğim buydu, belki sen de bunu hayatının bir yerinde hissettin! Öyleyse olduğun kişi ve olmak istediğin kişi arasında ara bulucu olma görevi sana kalmış demektir. Kendine yakın olabilmenin, kendin olabilmenin pek çok yolu olsa bile ilk hedefin düşünceleri mülteci gibi gezdirmek değil, değişebilirliği kendine hatırlatmak olmalı… Bu yalnızca düşüncelerin değişimi değil elbette; senin özünle, idealinle ve toplumsal rollerinle uyum içinde değişen düşüncelerini fark edip kabullenmekle başlamalı, toplumsal dayatmalarla veya başkalarının sana empoze ettikleriyle değil…

Özünden ne kadar uzağa gittin, düşüncelerin seni nereye götürdü, hangi durakta uyuyakaldın veya saplandın bilemiyoruz ama ideal yolu bulup kendine döndüğünde umarım çantanda sana ağırlık yapan gereksiz şeyleri bir istasyonda bilerek bırakmış ve açılan yerlere öz saygı, öz şefkat, öz değerini de koymuş olursun. Çünkü o zaman olmadığını düşündüğün yönlerini de koşulsuz kabul edebilir ve kendinle savaşına bir son verebilirsin.