Bazen şüphe kusuyorum içime, ulu orta.

çok içten bakmaların ve ''nihayet''lerin sonu nihayet aynı kapıya çıkıyor yine.

nihayet buradayım kalbim, tüm olumsuzlukların inadına.

buradan bakması çok kolay.

renklerini seçemediğim o insanlar...

gözüme hep mavi görünen

sarı görünen

en sonunda körlüğüme verdiğim bir cenaze yeşili.

baksana körlüğüme verdiğim diyorum.

benim hatammış yine.

''ah aptal kadın'' derdi Reyhan, ah aptal kafam.

kızardım yaralı ellerine vurma, vurma kendine.

ne haklıydı ne haksızdı.

onun da bu tarz ''hassiktir"leri vardı.

cenaze yeşili diyordum.

körlüğümden değil, öldüğünden her şeyin

bir kadının cenazesi burada

her gün markete giden gelen

belki sahilde bir bardak çay verdiğiniz

siz yarattınız diye güzel olan topuklularıyla

ve maşalı saçlarıyla

ve kırmızı tırnaklarıyla

bakımlanarak çürüyen kadınlardandı o da.

''yardım'' diye bağırıyordu gülerken.

''kurtulamayacak mıyım?''

elbet diyerek çıkıyordu evden güzel bir parka oturma umuduyla belki.

evet kırmızı ojeli kadınlar da parklardan hoşlanır

ve evet kırmızı ojesiz kadınlar da parklardan hoşlanır.

evden elbet diyerek çıkan her kadın

bunalmış, sıkılmış, boğulmuş ve toplamışsa saçlarını

rüzgârla

sallansa

bir salıncak

gülümsetse onu

bazen

bu kadar basittir.

ya.

bazen gerçekten bu kadar basittir.

istikbalde bazenlere hiç yer kalmadığı belki bembeyaz olan ama bakışlarımızla kirlettiğimiz sevgilerdeyiz, bugün cuma.

çünkü bembeyaz olamaz kimse,

bembeyaz olamaz sevgi.

kirletmişlerdir

ve şüphelerine yenik düşmüşlerdir

ve bitmiştir, nihayet

sevgiyle parlayan gözlerin

nihayet sonu gelmiştir.