GİRİŞ~


Affetmeyi bilmiyorum ben, affetmeyi öğret bana'


Bölüm Şarkısı/ Ölümle Yaşam Arasında'


*


Büyük hataların masum izleyenleriydi kimimiz, kimimiz ise büyük hataların başrolüydü. Ve bir kısım insan daha vardı, birilerine göre ahmak olan birilerine göre ise melek sayılan.


Ben son zamanlarda izleyen tarafta durmayı tercih ediyordum buna binaen çevremdeki insanlar bir şeylerin başrolü olma yolunda yeterli adımlar atmışlardı bile. Onlara ayak uydurmak benim için zordu ve tribünden hayatı izlemek en kolayıydı.


Tabi, en başından beri bunun böyle olduğunı söylemem yanlış olur, dediğim gibi "son zamanlarda" mükemmel bir seyirciydim. Bu işin buraya gelmesinde birçok kişinin emeği vardı ama ne derler bilirsiniz, yiğidi öldür hakkını yeme, haklarını yememek gerek, duygularımı katletmek için çok çaba sarfedilmişti.


Yatağın soluna kayıp tavanı izlemeye devam ettim, sıkılınca sağa döndüm, bir daha sola bir daha sağa, aşağı kaydım, tekrar yukarı... saatin tiktakları beynimin içine işliyordu sanki, bir odaya hapsettiğim bedenim geçen daha doğrusu geçmeyen her saniyeyle kavga ediyordu adeta.


Saat ilerledikçe sesi sinirlerimi bozuyor; hiçbir şey olmamış gibi akmaya devam etmesi ise midemi bulandırıyordu.


Ayaklanıp duvarın önünde durdum, saati duvardan alıp kapının önünde koridora fırlattım, üstündeki plastik tabaka kırılmış paramparça olmuştu ama hala tiktak sesi geliyordu, fırlattığım yere gidip hızla yerden kaldırıp daha da hızlı bir şekilde duvara attım, içindeki piller düşmüş ve nihayet saat durmuştu. Biraz daha rahatlayıp tekrar yatağıma uzandım.


"Ben bu kadar şey yaşamışken hayatına devam eden herkese aynısını yapacağım" duvara bakıp konuşurken delirdiğimi hissediyordum, iyi de herkes biraz deli değil midir zaten? Eğer biraz deli olmazsak, sürekli aklı başında olursak nasıl ayakta kalabiliriz ki?


"Dinliyorsunuz değil mi?" Dolaplara bakıp konuşurken bu halime kahkaha atmaya başladım, kendime gülerken beklenmedik misafir olan gözyaşlarım akın etti, bir yandan kahkaha atıp bir yandan ağlamayı çok önce öğrenmiştim ama bu kadar ihanetten sonra ilk defa gülerken ağlıyordum, hatta bu kadar ihanetten sonra ilk defa ağlıyordum. Çok kez gülmüştüm, son 3 günde 21 yılda gülmediğim kadar gülmüştüm. Kendime, inandığım yalanlara, güvendiğim insanalara... o kadar çok gülmüştüm ki bir ara ben bile canımın acımadığını düşünmeye başlamıştım. Ama ne zaman ki gece oldu, tüm sesler kesildi; akmaya devam eden ne zamanki sadece saatler oldu, işte o zaman göğüs kafesimin daraldığını hissettim. Böyle sanki ölüyormuşum gibi bir histi, uzun sürmedi demeyeceğim, sabaha kadar uyutmadı beni, hemde 3 gece.


Şimdi ağlıyorum ya göğsümdeki ağırlık azalıyor sanki, böyle ferahlıyorum sanki.


Elimi duvara koyup diğer elimlede yastığı tuttum. Ne zaman yalnız hissetsem her zaman parmaklarım duvarda gezerdi, refleks gibi bir şeydi, isteyerek yapmıyordum ve çok sonra fark ediyordum parmaklarımın duvara tutunduğunu.


"Ölüyorum galiba anne" bir anda göğsüme basınç uygulanmış gibi ağrı hissedince gözlerimi kapattım.


"Ölüyorum sanırım" konuşurken kapının açıldığını hissediyordum ama kim olduğuna bakacak halim yoktu, ayaklarımı hareket ettiremiyor aynı zamanda yatağa bağlıymış gibi uzanıyordum. Tam çıkaramadığım sesler odanın içini doldururken çoktan ölmüştüm sanırım. Ruhum kılık değiştiriyordu şimdilerde, başka biri olmak için, eğer uyanabilirse en kötüsü olmak için kendiyle tartışıyor kendi benliği ile çelişmek için çırpınıyordu.


*