ŞİİRDE ROMANTİZM AKIMI VE WİLLİAM WORDSWORTH (1770-1850)


Bugün sizlerle Romantizm akımının Lirik Baladlar'a yazmış olduğu (Romantizmin manifestosu) ’önsözü’ ile -her ne kadar İngiltere’de Romantizm bilinçli bir akım olmamış olsa da- İngiltere’de Romantizmi resmi olarak başlatan, Kraliyet tarafından “Halkın Şairi” unvanına layık görülen William Wordsworth’den söz edeceğim. Çünkü bir sanat akımını en iyi anlamanın yolu, o akımın mensubu olan yazarları veya şairleri onların hayatını, edebiyat ile ilgili görüşlerini ve eserlerini incelemektir. Aksi halde edindiğimiz tüm bilgiler havada kalır, bir süre sonra hafızadan silinecek ezberlenmiş bilgilerden öteye gidemez.


Ama önce ilk kez Romantizm akımı ile tanışanlar için Romantizm akımını özetlemek istiyorum. Romantizm en kısa hali ile; Eski Yunan edebiyatına ve Roma’nın kurallarına sıkı bir şekilde bağlı olan, biçime önem veren, nesnelliği benimseyen ve düzeni, aklı savunan Neoklasisizme karşı bilinçli bir akımdır. Romantizm hayal gücünü, yaratıcılığı, özgürlüğü, sezgisel olmayı, bireyselliği, duyguları, ulusal değerleri, (ortaçağ lirik şiirler, baladlar, halk türküleri vs.), ilkelliği savunmuştur. Romantizm “kimine göre de…gerçek şiirin yeniden doğuşudur; klasisizm karşıtı; usçuluğa direniş; geçmişe dönüş ya da geleceği yöneliştir.”


Edebiyat eleştirmenlerine ve tarihçilerine göre Romantizmin İngiltere’de başlangıç yılı Wordsworth ile Coleridge’in ortak çalışması olan Lirik Baladlar'ın (Lyrical Ballads) yayımlandığı 1798 kabul edilir. Wordsworth’ün Lirik Baladlar' ın ikinci baskısına eklediği 'önsöz' Romantizmin manifestosu kabul edilir. Kabul edilir çünkü bu önsözde Wordsworth şiirin konusu, şiirin dili, kime şair denildiği ile ilgili düşüncülerini dile getirir ki bu düşünceler tahmin edersiniz ki Neoklasisizmin ilkelerine taban tabana zıt düşüncelerdir.

 

Romantiklerin şiirin biçimi, içeriği, ve şair denen kişinin kim olduğu ile ilgili fikirlerini açıklamanın en temiz yolu Wordsworth’ün romantizmin manifestosu olarak kabul edilen önsözünden biraz değinmek olacaktır. Peki kimdir bu Wordsworth, önce kısaca kendisini tanıtmam gerekiyor. Birinci kuşak İngiliz romantik şairlerden biri olan William Wordsworth 1770 yılında Londra’da Göller bölgesinin kuzey taraflarında dünyaya gelmiş, 1850’de hayata gözlerini yummuştur. 8 yaşındayken annesini, 13 yaşındayken babasını kaybederek çok erken yaşlarda yetim kalmıştır. Tuttuğu günlüklerle Wordsworth’e ilham kaynağı olan kız kardeşi Dorothy ve üç erkek kardeşi ile birlikte akrabaları tarafından yetiştirilmiştir. Çocukluğunda ve gençliğinde anne ve baba denetiminden uzak olduğu için okul çıkışında doğanın içinde bolca zaman geçirerek çobanlarla, yalnız gezginlerle tanışma şansı elde etmiştir. Zaten Romantizmin ilkelerinden olan “doğaya dönüş” bu çocukluk hatıralarının yarattığı doğa ile kendisi arasındaki güçlü bağdan olacak ki şiirlerinde en baskın olan şairdir. Wordsworth Lirik Baladlar’a yazdığı önsözünde Neoklasisizmin ilkelerine karşı bir tavır sergiler, Romantiklerden önce Neo-klasikler insanları ahlaki olarak eğitmek gibi ulvi amaçlar için şiirler yazmaktaydılar, bu nedenle şiirin biçimi, konuları hakkında katı kuralları vardı, çünkü Neo-klasikler için şiir toplumu eğitmek içindi. Yaratıcılığı, özgünlüğü, duyguları ile şairin kendisi şiirde var olmasını isteyen Wordsworth bu fikirlere katılmaz onun için iyi bir şiir güçlü duyguların spontane bir şekilde kağıda akmasından doğar, zaten ulvi amaçlar duyguları izleyecektir, çünkü Wordsworth için duygular düşüncelerden doğar, düşünceler ise eski duygularımızın birer temsilidir. Bu hesapla şair şiirinde duygularını -kendisini, kendi tecrübelerini, acılarını, sevinçlerini yalın bir dil ile- ortaya koyduğunda zaten istemsiz olarak ulvi meselelerden bahsetmiş olacaktır. Neo-klasiklerin aksine, kırsal bölgelerin insanlarını, çiftçileri, çobanları, yaşlıları, yoksulları, delileri, kimsesiz çocukları ve kadınları şiirlerinde işleyen Wordsworth şiirin konusunun günlük hayattaki olaylar ve durumlar olması gerektiğini söyler bu nedenle şiirin dilinin hayal gücü ile harmanlanmış insanların günlük hayatta kullandığı dil olması gerektiğini belirtir. Çünkü tutkular ve derin düşünceler doğanın sonsuz ve güzel yapısı ile beslendiği için okuyucu da şair de doğada ilham bulabilir, Wordsworth’e göre insan doğanın içindeyken en yalın en ilkel duyguları ile bağlantı kurabilir. Onun için doğanın eğitici bir yönü vardır, doğayı sevmek demek insanı sevmek demektir. Wordsworth’ün doğaya yüklediği bu derin anlam nedeni ile okuyucuların şiirleri aracılığı ile doğayla bağlantı kurmasını istemiştir, bunun içinde şiirin dilinin insanların dili olması gerektiğini savunmuştur çünkü Wordsworth’e göre okuyucunun içindeki ilkel duyguları, düşüncelerine ulaşıp tutkularını besleyebilmesi için şiirin dilinin de doğa gibi, doğanın içinde yaşayan sıradan insanların konuştuğu dil gibi, sade ve doğal olmalıdır.

 

Bir Bulut Gibi Yalnız Dolaştım

 

Bir bulut gibi yalnız dolaştım

Vadiler, tepeler üzerinde süzülen,

Ve bir kalabalıkla karşılaştım

Bir sürü altın nergisle birden;

Gölün kıyısında, ağaçların dibinde,

Meltemle, kıpır kıpır dans eden.

Saman yolunda göz kırpıp

Işıldayan yıldızlar gibi, körfez

Hattı boyunca uzayıp

Gidiyorlardı bitimsiz, aralıksız.

İlk bakışta sayıları on bin kadardı,

Neşeyle sallanıp duruyorlardı.

 

Wordsworth’ün önsözünde dile getirdiği düşüncelerini onun şiiri ile örneklendirecek olursak en uygun seçim Lirik Balladların içinden seçtiğim Wordsworth en popüler şiirinden biri olan kimi zaman “Bir Bulut gibi Yalnız Dolaştım” (I wandered lonely as a cloud) adı ile anılan ama en çok “Nergisler” (The Daffodils) adı ile bilinen şiiri olacaktır. Bu şiirde Wordsworth doğa yürüyüşlerinden birinde karşılaştığı nergislerin kendisinde uyandırdığı hoşnutluğu yalın bir dil ile aktarır bizlere. Kendisini gökyüzünde özgürce gezen bir buluta benzeten Wordsworth, nergislere rastlayışını sanki insanlardan bahsedermiş gibi “kalabalıkla karşılaştım” diyerek aktarır bizlere, Nergisler onun gözünde rüzgar sanki bir melodiymiş gibi onun ritmiyle dans ediyorlardır. Nergislerin kalabalık olarak tanıtılması, rüzgarla dans etmeleri bunların hepsi en yaygın söz sanatlarından biri olan “kişileştirmeye” birer örnektir. Wordsworth şiirinde kişileştirme yaparak romantizmin değerlerinden biri olan ‘insan ile doğa arasındaki bağı’ güçlü bir şekilde vurgular bana kalırsa ama burada da durmaz Wordsworth, Nergisleri gökyüzünde parıl parıl parlayan “aralıksız bitimsiz” sayısız yıldızlara benzeterek doğanın sonsuzluğu ve güzelliğine de dem vurur. Kısaca, Lirik Baladlar'a yazdığı önsözüne sadık kalarak şiirinde Wordsworth bir şair olarak doğanın onun içinde uyandırdığı hislerden söz eder ve duygularını ağır kelimeler, karmaşık söz sanatları ile dallandırıp budaklandırmadan yalın bir şekilde okuyucuya aktarır.


Şiirin süslü kelimelerden ibaret olmadığını bize öğreten, edebiyatta türler arasındaki hiyerarşik düzeni yıkarak, lirik şiirin hak ettiği değeri kazanmasını sağlayan, doğaya bambaşka bir gözle bakmaya olanak tanıyarak, doğayı bize bir başka sevdiren Romantizmin “doğaya dönüş” elementini en yoğun hissettiğimiz İngiliz Romantik şair William Wordsworth ile ilgili -şimdilik- söyleyeceklerimin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım keyif almışsınızdır.


Diğer yazılarıma da göz atmak isterseniz profilimi ziyaret edebilirsiniz.


Kaynakça:


Mina Urgan İngiliz Dili ve Edebiyatı

Preface, Wordsworth, Norton Anthology,

Bir Bulut Gibi/Seçme Şiirler, William Wordsworth, Çeviren: Nazmi Ağıl, Vakıf Bank Kültür Yayınları