Ruh çağırma tahtası, ortamı loş halinden kurtaramayan mumlar, sürekli aynı ismi fısıldayıp duran bir kadın. Her ev başka bir hikaye barındırır, tıpkı buradaki gibi fakat buranın hikayesi beklediğiniz gibi çıkamayacak. Ne cinlerle iletişim kurmak isteyen bir kadındı bu ne de büyücülükle uğraşan bir falcı. Tek amacı kızıyla konuşabilmekti. Birkaç ay önce vefat eden kızı yüzünden ne yapacağını bilemez bir hale gelmişti. Hayattaki tek amacınız 20 yaşındaki kızınızla vakit geçirmekse onun yokluğu ateist olsanız bile ruhlarla iletişime açık hale getiriyordu.

"Yalvarırım bu sefer duy sesimi, lütfen…” Gözleri uykusuzluktan neredeyse çökmüştü. Yüzünü iki elinin arasına aldı. Kızının sesini bir kez daha belki de son sefer duyabilmek adına her şeyi yeniden, atlamadan eksiksiz halde yapıyordu. İçinden dualar ediyordu: “Ölüm bile seni benden alamaz kızım, biz seninle hep beraber olacağız. Tanrı izin verirse eğer." Birinci, ikinci, üçüncü... Sürekli ama sürekli sonuncu diyerek deneyişlerini sürdürdü. Yorulmuştu, artık pes edecekti. Gözlerine yaşlar doldu. Kızı yaşasa aklına bile gelmeyecek şeyleri yapacak durumda olması onun için yeterince hüzünlüydü. Bir annenin çaresizliği miydi, vazgeçemeyişi mi? Birden ses duydu, her şeyden çok sevdiği kızının kadife sesini.

—Anne, yorulmadın mı gerçeği kabullenememekten?

—Sedef!

Ağlamaklı haline son vermek istedi, kendini toparlamaya çalıştı ama nafile. Uzun süredir yapmak istediği şeyi sonunda başarmıştı. Hem de beklediğinden daha fazla şekilde. Tahtayla konuşacağını düşünen kadına sesini duyup konuşmak tam anlamıyla bir mucizeydi. Biraz gözyaşından sonra karşısına baktı. Karşısındaki karaltının Sedef olduğuna emindi. Vücudunu göremeyeceğin biliyordu ama o kızını en son gördüğü şekliyle hayal edebilirdi. Hiçbir ruh hatta Tanrı bir düşe kızamazdı. Hele de masumsa.

—Ben öldüm anne, araba kazasında. Bunu kabullen.

—Karşımdasın ama kızım.

—Bu yaşadığıma kanıt mı peki?

—Sedef ölüsün ama geldin. Ruhun benimle konuşmaya geldi.

—Konuşacağım sürenin çoktan sonuna gelmiştim anne. O caddede son nefeslerimi verirken benim için zamanın kalmadığını anlamıştım.

—Kızım, bu bir süre değil, bak, ortam hazır. Her gün çağıracağım seni, sen de beni görmeye geleceksin.

—Bir gün gelmeyi bırakacağım ve sen geleceğim umuduyla bu sandalyeden kalkmayacaksın anne. Ömrünü bu şekilde bitirmeni istemiyorum…

—Bitirecek olan benim Sedef, neden anlamıyorsun? Sen olmadan yaşayamam.

—Yaşarsın anne... Kendi hayatını yeniden kırabilirsin, öldüğümü kabullenerek buna başlaman gerek. Ben bir daha yaşama dönemem.

—Annenden çok fazla şey istemiyor musun sence? Benim hayatım senden ibaretti kızım.

—Hâlâ öyle olsun. Benim yokluğumu kabullen ve beni unutma anne. Beni unutmayarak bana büyük bir hediye vermiş olursun.

Açık pencereden içeri süzülen rüzgar mumları söndürmüştü. Başını koyduğu masadan irkilerek kalktı kadın. Az önceye kadar uyuyor muydu yani? Kızıyla konuşması rüyadan mı ibaretti? Bilmiyordu ve bilmeyecekti. Bir daha denemeyecekti bunları. Ruhlar vardı ya da yoktu. O diğerleriyle ilgilenmemiş zaten. Kızının ruhu rahat bırakılmak istiyordu, bunu annesinin rüyasına girerek göstermişti. Bundan sonrasına saygı duymalıydı.