Kendini beğenmek tanrıdan gelir. Tanrı bizi yaratırken herkesin ruhuna bir tutam kendinden eklemiştir ve bu bizi kendimizi beğenmeye iter. Tanrı kutsal ve kusursuzdur. İnsanın kendisine olan sevgisi, verdiği değer ve saygısı tanrının kendisinden geçmiştir. Herkes kendisinde beğendiği, hoş bulduğu ve gurur duyduğu şeyler vardır. Bunları hissederken aslında tanrıyı hisseder. İçindeki tanrı dışarı çıkmak için çabalar. Tanrı kavramı insanın kendisinin oluşturduğu bir şeydir. Aynı insan ruhu gibi. Ruh bedende can bulmaz. Beden ruhta can bulur. Ruhun varlığını hissettiğimizde tanrıyı da hissederiz. Ruhuna dokunan o his aslında tanrı yani insanın kendi özüdür. Öz, ruhun kendisidir. Ruhun kendisiyle tanışması, anlaşması, kendini keşfetmesi uzun ve zorlu bir yolculuktur. Kimi zaman ruh kendini yargılar, kendisiyle savaşır. Bu durumlarda insan bedeni de zorluk çeker. İnsanın özünü bulması bir ömürden daha uzun sürecek kadar zaman alabilir. İnsanın içine dönmesi için çok düşünmesi ve hareketlerini incelemesi gerekir. Bu sadece kendisini gözlemlemesi yahut yorumlaması demek değildir. Başka insanlara da dikkat ederek bunu gerçekleştirebilir. Onların hayatlarına, günlük yaşamdaki olaylara verdikleri tepkiler, sergiledikleri tutumlardan da insan kendisine pay çıkarabilir. Buna kıyaslama demek doğru olmaz. Her insan farklıdır ama gitmek istediği ‘öz’ aynıdır. Öz tektir ve en doğru olandır. Öz mükemmelliktir. Ruh her zaman ona doğru gitmek ister. Aranan bu yolda birçok yanlışlar yapılabilir ancak her yanlıştan bir ders çıkarıp doğru yolu bulmak ve kadrajı daha geniş tutmak gerekir. Ruhun bir sınırı bir biçimi yoktur. Ruh bedenin yansıması olmadığı gibi beden de ruhun yansıması değildir. Öz her zaman kovalanmak ve fark edilmek ister. Demek istediklerim insanın kendisini tanrıyla bir tutması değil, tanrılaşmaya gidecek olan noktada daha iyi bir insan daha iyi bir öze sahip olması gerektiğidir.