Rümeysa, lise aşkım, canına kıymış. Bu sabah öğrendim bunu. Daha gençliğini bile bitirmeden bıkmış bu dünyadan. Sizi böyle bir haberle rahatsız etmek istemezdim. Ama bilirsiniz ben içini açmadan yaşayamayanlardanım.


Rümeysa… Sever miydim gerçekten, aşk mıydı bu inanın bilmiyorum. İlginç bulmak, tanımaya can atmak neyse oydum işte. Farklı bir çevrenin bire bir tanıştığım ilk dişi ferdiydi. Lise yıllarımda başka yaşayışlara karşı artan merakımı üzerinde söndürmeye çalışmıştım. Bu sebeple onu birçok insanı tanımadığım kadar iyi tanımıştım. O da beni pek çok insanı üzmediği kadar üzmüştü. Nitekim aramız da bozulmuştu. Ama hiç nefret etmedim, o da benden etmedi biliyorum. Hikayemiz aşağı yukarı bu. Gerçek hayat, asla bir roman kadar romantikleşmiyor.


Onu keşfetmek, olabildiğince derinlerine inmek bir takıntım olmuştu. Not defterimi hala saklarım. Sayfalar dolusu, irili ufaklı yüzlerce not… Yüzünün girdiği hallerden sesinin ulaştığı notalara, çıkamadığı davranış kalıplarından hoşuna giden müziklere kadar her şeyi yazmıştım. Yıllardır, nadiren hatırladığım, hayatımın ufak bir ayrıntısı olan bu siyah defter, bugün büyülü bir başrole dönüşüverdi. Rümeysa'nın kaybolup giden benzersiz ruhunu yüceltmek ve yaşatmak adına, defterden bazı bölümleri sizinle paylaşmak istiyorum. Herhangi bir sebepten özel olduğunu düşündüğüm ve onun kişisel hayatıyla ilgili ihlaller içeren notlarımı çıkarttım. Sanırım onun evrene karışmış ruhunu incitmekten korktum.


Aşağıda tüm insanların benzersizliğinin kutsal bir yankısını bulacaksınız. Onlarca sıradan madde birleşecek ve onun başkalığını ortaya koyacak. Tüm tekdüzeliğine rağmen Rümeysa'nın yanımızdan ayrıldığına üzüleceksiniz belki. Ve belki siz de benim gibi başka bir hayatın izini bulacaksınız onda.


***


- 17 yaşında siyah saçlı bir kız. Yüzüne bakınca esmer görünmesine rağmen elleri ve boynu bembeyaz. (devamında melek tasvirine benzer cümleler yazmışım)


- Boyu 170 cm. Kısayım diye yakınmasına rağmen arkadaşlarıyla "çok minik bunlar ya" diye dalga geçiyor. (Arkadaşları mı çok kısa yoksa o mu uzun karar veremedim)


- Gözleri dört numara miyop. Esnek yapılı çerçeveleri sevmediğinden ayda bir gözlüğünü kırıp yenisini alıyor. (yanlışlıkla üstüne oturmuş, öncekini de Galata Kulesi'nden aşağı düşürmüş)


- Kahve-siyah gözleri şakaklara doğru çekik gibi. Güldüğünde gözleri kapanacak kadar kısılıyor. (gülerken daha güzel)


- Giyimi yazın dikkat çekici olsa da diğer zamanlarda oldukça sade. Yaz boyu bir arkadaşıyla takıldı ve benzer giysiler giyip ikiz gibi dolaşmayı seviyorlar. Yoksa kendi tarzı siyah pantolon ve kazaktan ibaret.


- Babasının zoruyla taktığı başörtüsünü kafasına pek gevşek bırakıyor hatta bazen sadece kapşonla yetiniyor (bu şeffaf ulaşılmazlık saçlarına büyülü bir çekicilik veriyor)


- İlgimi çekeceğini düşündüğü bir şey söylemek istediğinde yapmacıktan bir tavırla dikilerek: "Aaa Taha, bak aklıma ne geldi" deyip, kaşlarını havaya dikiyor. İncecik kaşları var. (söyle canım ne geldi aklına)


- Doğumundan itibaren tüm hayatı Fatih'te geçmiş. İstanbul'un dışına birkaç defa ailesiyle birlikte memleketleri Maraş'a gitmeleri hariç hiç, Fatih'in dışına ise nadiren çıkmış (yılda bir iki kez Esenler'de halasına gidiyorlarmış)


- İstanbul dışındaki şehirler hakkındaki tek fikri oralarda yaşayamayacağı (fikrini değiştirmek istedim ama başarabilecek gibi değilim).


- Okuduğu lisenin sınava iyi hazırlamadığı gerekçesiyle okulu açığa aldırıp bilgi evi denen dershaneye yazılmış. Buna rağmen yine ders çalışmadı ve mezuna kaldı.


- Çocukluğu bu inişli çıkışlı Balat sokaklarında geçmesine rağmen iki adım yürümeden nefes nefese kalıyor. (gençken böyleyse yaşlanınca hali haraptır.)


- Yetiştiği çevre gereği sürekli baskı altında büyümüş. Belki bunun bir sonucu olarak serbestliği ve özgürlüğü istemiyor hatta korkuyor. (Özgürlüğüne karşı bu istemsizliği beni hayrete düşürdü)


- İstanbul'un her tarafında arkadaşları var ama çoğuyla neredeyse hiç görüşmüyor.


- Sosyal bağlarının hemen hemen hepsi sanal ortamlarda. İlişkilerinin reel karşılığı olmasını önemsemiyor (ben, yüzünü görmeyi, sesini duymayı bu kadar isterken, ona yalnızca bir whatsapp mesajının yetmesi nasıl da acı)


- Fazla baskı onu dini değerlerden soğutmuş. Bu soğuduğu değerlerden başka bir değeri de yok oysa. İslam'a ait.


- Kaç defa keşke erkek doğsaydım dediğini duydum hatta aynı cümleyi arkadaşlarından da işittim.


- Kendini koruyan duvarlar ardında ne kadar saf, temiz ve masum kalmış! (aynı anda nasıl hem bu kadar saf hem de bu kadar şeytan olabiliyor? )


- Şiiri, özellikle Nazım Hikmet'i çok seviyor. Şiir kitabından başka kitap okumuyormuş. (Dizelerin sonuna konan üç noktalar kalbini hafifletiyor)


- Aşkı o kadar yüceltmiş ki bir öpücüğü bile aşka yakıştırmıyor. (Onu öpmeme izin vermesine rağmen arzulu bir karşılık alamadım. Neden beni öpmüyorsun yoksa sevmiyor musun, diye sordum. Sevilir, öpmeden daha güzel sevilir, dedi)


- Teoman ve Duman'ı dinlemeyi çok seviyor. (Konsere gidelim dedim. Babası izin vermezmiş)


- Arkadaşlarına çok değer veriyor. Değer verdiği insanları "O çok farklıdır" diye tanımlıyor. (Şimdiye kadar çok farklı dediği insanlar: Babası, bir kuzeni ve Ali diye bir çocuk. Ali de o kadar düz bir tip ki neyi farklı anlamadım)


- Hukukçu olmak istemesine rağmen yks'ye islami ilimler kazanmak için çalışıyor. (daha doğrusu çalışmıyor)


- Sürdüğü yaşamdan memnun değil ve her şeyden şikayetçi. Konu hayat bahsine geldiğinde birinin onu mutlu sanmasından korkar gibi. Günlük hayatında neşeli ve enerjik oysa.


- Haftada iki üç gün midesi bulanır, sık sık bir tarafları ağrır, ayda iki kez hasta olur. Bütün bunların yanında kansızlığı bir de şu böbreklerindeki sorunu var. (ona, otuzdan fazla yaşamazsın sen, dedim. Güldü)


- İleri derecede tembel biri. Tuvalete gitmeye bile üşeniyor. Sık sık iki gün boyunca tuvaletini tuttuğundan böbreklerinde bir hastalık oluşmuş. Boş vakitlerinde (neredeyse tüm vakti boş) sadece yatıyor. (dört duvardan bıkıp kendini dışarı atacağı günleri iple çekiyorum)


- Arkadaşlarıyla yaşadığı ufak tefek olayları bile öyle büyük bir keyif ve heyecanla anlatıyor ki ikimiz de tekrar yaşıyoruz. Gün boyu yaşadığı her olayı her diyaloğu futbol spikeriymişçesine sunabilir.


- Geçmişte yaşadığı olaylardan içinde derin pişmanlıklar kalmış. Babannesinin ve bazı diğer kişilerin sebep olduğu travmalarla yaşıyor. (tüm çabalarıma rağmen onu teselli edememek beni çok üzüyor)


- Özgüveni düşük, sürekli yönlendirilmek istiyor ve hiç sorumluluk almıyor.


- Yaşını bir yaş büyük söylüyor (18 yaşındaymış)

....


***


Yazmadığım diğer yüzlerce satırda emin olun onun bu hayattan göçmesini yumuşatacak hiçbir şey yok. Bir çizgi (-) çekerek başladığım her paragraf, üzerimde bir anlamsızlık ve üzüntü bırakıyor. Onun anısı hatrına aktardığım satırları bu noktada bitiyorum. Fazlasına yetecek dermanım da kalmadı zaten. Nur içinde yat Sevgili Rümeysa. Umarım hayat sana borçlarını ödemiştir.