Rüzgâr yüzümü her okşadığında kalemimin beni çağırdığını hissederim. O anda yaptığım her ne varsa bırakır, kalemimi kağıtla buluştururum. Bu çağrıyı bana rüzgârın getirmesi anlamsız mıdır diye soracak olursanız hayır, değildir. Aksine çok şey ifade eder bu bana. Küçüklüğümden bu yana rüzgârın bana insanların üzüntülerini, kızgınlıklarını, bazen mutluluk bazen de kıskançlıklarını getirdiğini düşünürüm. Bir yerlerde bir çocuk oyuncağı elinden alındığı için ağlarken onun gözyaşlarından haberdar olmamı ister, dostum rüzgar. Yahut bir anne kendi işini kurduğunda onun takdire şayan öz güvenini taşır bana. Ben de bu duyguları paylaşabilmek, daha derinden hissedebilmek adına ve belki onlara bir şekilde yararımın dokunacağını düşünerek kalemimin yanında alırım soluğu. Kendimi o duyguların sahiplerinin yerine koyarak yazmaya başlarım. Bazen gözyaşlarım ıslatır bembeyaz sayfaları, kalemime engel olur; bazense büyük bir mutlulukla yazarım, hiçbir koşul olmaksızın.

Hangisinin sonucunda daha iyi yazılar ortaya koyduğumu düşündüğümde ise hiç kuşkusuz üzüntülü veya öfkeli olduğum zamanları tercih ederim. Hayatım boyunca da bunun sebebini sorgulamışımdır kendi içimde. Kalem, gücünü sevgiyle neden daha iyi gösteremezdi? Sanıyorum ki buna vesile olan benim ruhum, benim yaşantımdır. Doğduğum andan itibaren acılar içinde büyümüş, uzun bir süre sonrasında refaha kavuşmuş olan ben, o insanların hallerinden daha iyi anlıyorum. Her şeyin kilit noktası da anlamaktı ya. Daha iyi anladığımı da daha iyi anlatabiliyordum doğal olarak. Öfkemi başkalarının öfkesiyle birleştiriyor, üzüntümü onların üzüntüsüne ekliyordum ve böylelikle duyguların birleşiminden çok güçlü yazılar ortaya koyabiliyordum. Yahut bunların hepsini yok sayarsak -yani başka bir pencereden bakacak olursak- evreni suçlamak lazım gelir. Bu ne kadar doğru olur, bilemem. Evrende acının, kinin, öfkenin sevgiden daha güçlü olduğunu itiraf etmek gerekir. Kalem en kudretlisi ise bu evrenin, kendisi gibi güçlü olanla daha büyük işler yapabilir. Istırapla, kederle, kızgınlıkla yani bir diğer deyişle kötülükle beraber daha iyi sonuçlar elde ediyorsa kötülüğün sevgiden daha üstün olduğunu düşünüyor olmalıyız. Şahsi olarak ben birinciye kani oluyorum, doğrusu o değilse bile kendimi ona inandırmak istiyorum aslında. Lakin bu tercih elbette insanın kendisine kalmıştır. İnsan ister kendisini, isterse de evreni suçlar. Ancak doğru tektir, bunu unutmamalı. Benim gibi doğruyu öğrenmek istemiyorsa ve öyle yaşıyorsa durum değişebilir tabii.